Konu: Ünite 2 : Etik Tarihinde Ana Yaklaşımlar Çarş. Şub. 17, 2016 8:32 am
sağlayan şey erdemin kendisi değil verdiği hazdır. Buna göre mutlu yaşamın koşulu hazdır ve insanın yönelmesi ve amaçlaması gereken şey olabildiğince haz elde etmektir. İyi yaşamın temelini hazda görmenin neden olduğu bazı sorulardan dolayı bu anlayış eskiçağda sürekliliğini sağlayamamıştır. Ortaçağın kendine özgü anlayışından dolayı haz ve buna bağlı mutluluğun benimsenmediği ve etikle genel olarak ilgilenilmeyen dönem olmuştur. Yeniçağda ise dönemin koşullarına göre haz ve hazza dayalı mutluluğu temel alan yaklaşımlar yeniden canlanmıştır. Rönesans ve sonrasında insanın yeniden kendine yönelmesiyle varlığı ele almasıyla etik sorular da tartışılmaya başlanmıştır. Bu dönemde hazcılık yeni bir şekilde ele alınarak faydacılık olarak bilinen yaygınlaşan görüş sanayi toplumunun getirdiği ferah kavramıyla yakından ilişkilidir. Eskiçağdaki hazza dayalı mutluluğun yerini refah ve refahın iyi olduğu düşüncesi almıştır. Yapılan eylemlerde erdemin yerini sonuç almıştır. Yapılan eylemlerin doğruluğunu faydayı temel alan yaklaşımın fayda, refah ve sonuç olmak üzere üç kavramı ortaya çıkmıştır. Bunların dışında ölçülülük aramak gereksizdir. Bunun yanında 18. yüzyılda haz psikoloji alanında da benimsenen bir yaklaşım olmuştur. Erdemi Temel Alan Yaklaşımlar bu yaklaşım haz ve hazza dayalı mutluluğu temel alan yaklaşımı karşı çıkan ve eleştiren bir bakıştır. Başlıca temsilcileri Sokrates, Platon ve Aristoteles’tir. Etik sorular karşısında hazza karşı çıkmak ve reddetmek yerine erdemi öne alan bir yaklaşımdır. Temelde iyi veya mutlu yaşamın ne olduğu değil mutluluğu sağlayan temel kazanım olan erdemin ne olduğunu sorgular. Mutlu yaşam için haz önemli olsa da bu durumda hangi hazlara ne ölçüde yönelmek gerektiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Filozoflar haz karşısında ölçülülüğün ve mutlu yaşam için gerekli olan erdemin önemini belirtmek istemişlerdir. Ölçüsüz haz insanı hatalara sürükleyebilir ve dolayısıyla ölçüsüz hazzın doğru olana ve mutluluğa götüreceği tartışmalıdır. Bu noktada erdemi ve ölçülülüğü bilmemek kişiyi keyfiliğe sürükler ve bu da iyi ve mutlu yaşam yerine tersine sürükleyebilir. İyi veya mutlu yaşam ve doğru eylemin bilgi ile olan ilişkisini doğrudan ele alan ilk filozof Sokrates’tir, bu nedenle de etiğini kurucusu olarak sayılmaktadır. Geçerli kılınan ahlak kurallarını sorgulamış, kişilere ve koşullara göre değişen bir erdem anlayışına karşı çıkmıştır. Erdem konusunda diğer sofistlerden farklı olarak soruşturma erdemi öğretmeden önce onun ne olduğunu, öğretilebilir olup olmadığını belirlemek gerektiği düşüncesini benimsemiştir. Sokrates’e göre doğru olanı yapmak, adil olmak, iyi yaşamak için erdemin bilgisi gereklidir. Kişinin doğru veya adil kişi olarak davranabilmesi erdem bilgisiyle mümkündür. Kişi bu bilgiyle iyi olana yönlenir kötü şeyden ise uzaklaşır. İyi olan şey erdem veya bilgi, kötü olan şey ise bilgisizliktir. Sokratesçi Kynik Okulunun kurucusu Antisthenes, iyi ve mutlu yaşamın, doğru eylemin yolunun haz karşısında bağımsızlaşmaktan geçtiğini bu bağımsızlaşmanın da erdemle mümkün olduğunu düşünmüştür. Erdem belirli özellikte bir bilgidir ve öğrenilebilir. Antisthenes’e göre sadece etik amaçlara hizmet eden bile önemlidir diğer bilgiler ise gereksiz hatta zararlıdır. Kyniklerin, yalnızca erdemi iyi, hazzı ise kaçınılması gereken şey olarak gören, doğru yaşamın ölçüsünü uç bir noktaya taşıyan ve kendi yaşama tarzıyla bunu uygulayan temsilcisi, Sinoplu Diogenes’tir. Bilginin göreli olduğu düşüncesi filozofları arayışa yöneltmiştir. Kişi belirli bir durumda doğru olanın ne olduğu bilgisine gereklidir. Bu da erdemi ve ölçülülüğü bilmekle ilişkilidir. Göreli bilgiyle erdemin ya da ölçülülüğün bilgisine nasıl varılacaktır. Platon, neredeyse tüm felsefi soruşturmalarında ve siyasette erdemi yaşamın temeline koymuştur. Ona göre en mutsuz insan tiran ruhlu insanın yürüttüğü siyaset yaşamıdır. Hazzın iyi bir yaşam sağlamaya yetmediğini göstermeye çalışmıştır. Mutluluk ona göre hazla değil erdemle ulaşılabilen bir şeydir. Mutlu yaşam haz peşinde koşmak ya da acıdan kaçmak değil dinginlik olarak tanımladığı orta yolu bulmaktır. Platon iyi ve mutlu yaşam için, doğru eylemin insanın toplum ve kamu işlerinde doğru eylemde bulunmasının olmaza olmazı olarak adaleti görmüştür. Adalet ilişkilerde adil olabilmek dolayısıyla iyi ve mutlu yaşamak için temel olan bir erdemdir. Adalet, bireyin ya da bir birliğin adil olmasını sağlayan bilgelik, cesaret ve ölçülülük erdemlerinin bütünlüğünü sağlayan üst bir erdemdir. Etiği bir bilgi alanı olarak kuran filozof olan Aristoteles’in etik görüşünün temelinde erdem ve erdem bilgisi vardır. Erdemi huylar, ruhun övülen huyları olduğunu belirtmiştir. Erdemle ilgili düşünce ve karakter erdemleri olarak iki tür erdem olduğunu ortaya koymuştur. Düşünce erdemleri eğitimle, karakter erdemleri alışkanlıkla elde edilir. Aristoteles’e göre erdem doğuştan gelmez kişiler erdemleri edinebilme yetisine sahiptirler. Öğrenilen diğer şeyler gibi insan adil davrana davrana adil, ölçülü davrana davrana ölçülü, yiğit davrana davrana yiğit insan olur. Stoa Okulu Aristoteles’ten sonra etiğini bir araştırma alanı olarak sürmesinde etkili önemli bir felsefe okuludur. Düşünsel temellerini Platon ve Aristoteles’in etik görüşlerinden almasından dolayı felsefe tarihinde önemli bir yer edinmiştir. İyi ve mutlu yaşamak için bilgiyi temel koşul saymışlardır. Doğru bilgi doğru eylemde bulunmayı sağlar. Stoa okuluna göre insanın temel güdüsü olarak haz değil, kendini koruma güdüsüdür. Stoalılar tüm canlıların doğalarına uygun olan ile olmayanı ayırt etme olanağı taşıdıklarını düşünmüşlerdir. Bunun temelinde ise, doğa ile aklın bir ve özdeş olduğu düşüncesi vardır. Buna göre iyi ve mutlu yaşamak için esas olan akla ve doğaya uygun yaşamaktır. 19.Yüzyılda ise Nietzsche’nin “değerler” sorununu gündeme getirmesiyle etik araştırmalarda erdem kavramına pek yer verilmemiş erdem yerine değerler ve normlar kavramları öne çıkmıştır. 17.Yüzyılda ise iyi FEL102U-ETİK Ünite 2 : Etik Tarihinde Ana Yaklaşımlar 3 yaşamak ve doğru olanı yapabilmek, yanılgılara düşmemek için bilginin öneminin farkında olan Descartes’a göre doğru eylemde bulunmak ve yaşamımızı yönlendirmek sadece felsefeyle kazanılabilir bu yüzden herkesin felsefe öğrenmesi gerekir. Descartes’e göre asıl erdemlerin farkında olunmadığı ya da bilgisine varılmadığı için görünüşte erdemlere önem verildiğine dikkat çekmektedir. Asıl erdemler iyiliğin dışında hiçbir şeyden gelmeyecek ölçüde katkısızı ve eksiksiz erdemlerdir. Bu erdemler adalet, yüreklilik ve ölçülülüktür. 19 ve 20. yüzyılda Schopenhauer ve Nietzsche’nin etkisiyle etik sorular değer ve değerler kavramlarıyla ilgi içinde ele alınmıştır. 20. Yüzyılda çağdaş felsefeciler erdem kavramını tekrar etik araştırmaların içine almışlardır. MacIntyre, Aristoteles’in etik görüşünün “metafizik” yönlerini ayıklayarak yeni bir erdem görüşü ortaya koymuştur. Aristoteles’in görüşlerine yaptığı eleştiriler tartışmalıdır çünkü kendi amacına uygun şekilde yorumladığı söylenebilir. Faydayı Temel Alan Yaklaşım 18. Yüzyıl insan eylemlerindeki etik sorunların öne çıktığı bir dönem olmuştur. Temeli eskiçağlara uzanan etikte faydayı temel alan yaklaşım bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımın temeli Jeremy Bentham tarafından atılmıştır, sonrasında da James Mill ve John Stuart Mill tarafından geliştirilmiştir. Faydacılığın yanıtlamak istediği soru; iyi ve mutlu bir yaşam için ne şekilde eylemek doğru olur? Eylemlerimizin değerini belirleyen ölçü ne olmalıdır ki iyi ve mutlu yaşama ulaşabilelim? İyinin ne olduğuna faydacılık görüşünü ortaya atmıştır. Bu fayda düşüncesi yeni değildir. Epikouros, “O kadar erişmeye değer olan dostluğun temeli gene de faydaya dayanır” demektedir. Bu görüşe göre eylemin değeri sağladığı fayda ile belirlenir. Bir eylemi doğru ve uygun kılan şey olabildiğince çok insan için en yüksek düzeyde mutluluk sağlıyor olmasıdır. Mill, mutluluk ve haz kavramına dayalı olarak belirlenen fayda kavramının, kişilerin yalnızca kendi mutluluğuna ilişkin olmadığını söylemiştir. En büyük mutluluk kişinin mutluluğu değil herkesin birlikte mutluluğunu içermektedir. Faydacılık, insan eylemlerinin değerinin, sağladıkları fayda ile ölçülmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Mill, eylemlerimizin doğruluğunu bize verdikleri mutlulukla ölçmenin uygun olduğunu ileri süren faydacılığı benimsemiş ve iyinin ne olduğunu bilmek için de en yüksek mutluluğu ölçü saymayı bir çıkış yolu olarak görmüştür. Metaetik Yaklaşımı Meta yaklaşım etikte yeni yaklaşımlar ortaya koyma, felsefeyi yeniden oluşturma arayışının bir ürünüdür. Bazı felsefeciler etiğin bir bilgi alanı olmadığı felsefeden ayrı tutulması gerektiği savunmuşlardır. Benimsedikleri “yeni felsefe” anlayışı içinde, etik önermelerin bilgi önermeleri olmadıklarını, bunların yalnızca “duygu ifadeleri” veya “buyruk yargıları” olduklarını göstermeye çalışmışlardır. Başka bir grup felsefeci de etiği “metafizik” yönlerinden arındırıp, “meta” bir alan olarak kurmak istemiştir. Bu düşünürlere yakın düşen bir başka öbekte yer alanlar ise “metaetik çözümlemelere ve onun sonunda ortaya konan bilgilere dayanan, ama bu çözümlemeleri yalnızca başlangıç noktası kabul eden bir etik kurmak” istemişlerdir. Etik ve ahlâkla ilgili kavramların, kuralların, dile getirilmiş düşüncelerin, gereklilik bildiren ifadelerin dilce anlamalarını ve temellerini araştırmak, temellendirilebilirlikleri üzerinde durmak doğru olur. Bu felsefe anlayışıyla metaetik yaklaşımda etik ve ahlâkla ilgili soruların yalnızca “mantıksal, bilgikuramsal veya anlambilimsel sorunlar” yönünden ele alınması ve bu yönden yanıtlanması söz konusudur. Bu bakış açısıyla yapılan çalışmalarda, araştırmalarda etik ilkelerin, çeşitli ahlâk kurallarının temelleri, kaynağı, geçerlilikleri dil, mantık ve anlam bakımından soru konusu yapılır. Sonuç olarak metaetik, etik soruları “çözümleyici” ve “eleştirel” bir bakışla ele alır. Etiği yalnızca bir çözümleme etkinliğine indirgememek kaydıyla metaetik yaklaşımının etik tarihinde önemli bir aşama olduğu söylenebilir. Metaetik yaklaşımının, 20. yüzyılda etiğin gelişimine etik sorunların yeniden gündeme alınması ve bu sorunların tartışmaya açılması yönünde katkı getirdiği söylenebilir.