Diğer GÜNCEL haberlerini okumak için tıklayınız...
Sarıkamış harekatının 94. yıl dönümünde konuşan ATAM Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan, savaştaki Osmanlı'nın içerden nasıl vurulmak istendiğini anlattı.
****** Araştırma Merkezi (ATAM) Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan, ''Bugün bir kısım vatandaşlarımız şahısları adına olsa bile özür dilemek gibi bir yaklaşım içine girebiliyorlar. Bir tarihçi olarak bu psikolojiyi isimlendirmem yakışık almayacaktır. Bu anlamakta zorluk çektiğim bir psikolojidir'' dedi. Sarıkamış Harekatı'nın 94. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Kars'ın Sarıkamış ilçesindeki Toprak Otel'de ''Sarıkamış Harekatı ve Sonuçları'' konulu söyleşi düzenlendi. Burada konuşan Eraslan, Birinci Dünya Savaşı'nda açılan Kafkas cephesinin en dramatik olayının Sarıkamış'ta yaşandığını belirtti. Harekat kapsamında 3. Ordu Komutanlığı ile çarpışan Rusların iki kolordu ile kuşatılmasının planlandığını anlatan Eraslan, ''Harekat planlanırken Aralık ayının şartları düşünülmediği için istenmeyen sonuçlar yaşandı'' diye konuştu. Savaşarak ölen askerlerin sayısının 2-3 katının savaşmadan salgın hastalıklar ve kış koşulları nedeniyle öldüğünü dile getiren Eraslan, şunları söyledi: ''Bu savaştan sonra doğunun kapıları Ruslara açılmıştır. Ruslar, savaştan sonra bu bölgeye saflarında olan, Türk birliklerinin arkasında bulunan Ermeniler ile gelmiştir. İşgal edilen şehirlerin valiliklerini Ermenilere işbirliklerinin karşılığı olarak vermişlerdir. Bundan sonra buralarda yaşamak, Türk ve Müslüman ahali için mümkün olmamıştır. Çünkü ya göç edecekler, ya da katledileceklerdir. Bu süreçte çok sayıda insanımızın katledildiğini biliyoruz. Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı'nda Paris Konferansı'na verdikleri dilekçede '300 bin kayıpları olduğunu' ifade etmişlerdir. Yapılan tarihi araştırmalar, aynı dönemde bu coğrafyada Rus, Ermeni ve diğer sebepler dolayısıyla hayatını kaybeden bir milyondan fazla Türk Müslüman nüfusunu işaret eder.'' - ''ERMENİLERİN NAKLEDİLMESİ'' - Eraslan, Osmanlı'nın Mayıs 1915'te ''kendisini iki ateş arasında bırakan, düşmanı ile işbirliği yapan, 1800'lü yıllardan sonra ''millet-i sadıka'' olarak isimlendirdiği vatandaş kitlesini'' ayrı bir yere nakletme ihtiyacı duyduğunu kaydetti. ''Savaşta kendinizi o yere koyarsanız sizi arkadan vuran, düşmanla işbirliği yapan kim olursa olsun, ya önünüze alır cephede savaşırsınız ya da kenara itersiniz'' diyen Eraslan, o şartlarda Osmanlı yönetiminin en insani yolu tercih ettiğini belirtti. Seferberlik ortamında kendi askerinin, vatandaşının sağlık, yiyecek bakımından temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı dönemde Ermenilerin, Osmanlı'nın bir vilayeti olan Suriye'ye nakledildiğine işaret eden Eraslan, buradaki yaşam ve çalışma şartlarını da devletin o imkansızlıklar içinde hazırladığını söyledi. Yaşanan olumsuz olayların genç nesillere aktarılması konusunda sıkıntı yaşandığını belirten Eraslan, ''Dün yaşananı, ecdadımızın maruz kaldığını bilmezsek, bugünü değerlendiremeyeceğimiz ve yarını planlayamayacağımız bir gerçektir'' dedi. Yaşanan sıkıntıları gençlere yeteri kadar anlatılmadığı için milli bir bilinç oluşmadığını, bunun da kötü olayların hatırlanmasının istenmediğinden kaynaklanabileceğini ifade eden Eraslan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bir milli tarih şuurunu nesillerimize yeterince, gerektiği ölçüde veremediğimiz anlaşılmaktadır. Öyle olmalıdır ki bugün bir kısım vatandaşlarımız şahısları adına olsa bile özür dilemek gibi bir yaklaşım içine girebiliyorlar. Bir tarihçi olarak bu psikolojiyi isimlendirmem yakışık almayacaktır. Bu, anlamakta zorluk çektiğim bir psikolojidir. Biz nesillerimize gerektiği kadar bunları anlatamadık. Bunların hesaplarını muhataplarından sormak gibi kan davası peşinde olmadık. Bir takım problemleri deve kuşu misali kafanızı kuma sokunca ortadan kaldıramıyorsunuz. Belki bir müddet sizin için ortadan kayboluyor ama dış dünyada bu meseleler konuşuluyor. 90 yıllık bir süre zarfında yapılan bir ihanet, bugün şanlı milletimizin suçuymuş gibi dünyanın çeşitli parlamentolarında karar altına alınmaya teşebbüs ediliyor.'' -PROF. DR. BİNGÜR SÖNMEZ- Konuşmaların ardından soru ve cevap bölümüne geçildi. Bu sırada söz alan Sarıkamış Dayanışma Grubu Derneği Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, ''Birinci Dünya Savaşı sonunda birçok İttihat ve Terakkici zengin olmuştur'' dedi. Enver Paşa'ya yakınları tarafından yazılan bir mektupta 1921'de Almanya'dan 2.5 milyon marka 14 odalı bir villa alındığının ve ''çok ucuz'' olarak nitelendirildiğinin yazıldığını aktaran Sönmez, şunları söyledi: ''Yorumu siz yapın. Cemal Paşa, Suriye cephesinde komutanken İstanbul'a vagon vagon ipekler göndermiştir. Almanların yazdığı raporlarda da var. Zonguldak Kömür İşletmelerini basıp askeri güçle kömür alıp, 5 liraya aldığı kömürü İstanbul'da ortağı olan Yahudi'ye 10 liraya sattırmıştır. Bunlar ne kadar söylentidir, ne kadar gerçektir? Tarihi bugün yargılamak çok güçtür.'' Panelin sonunda Devlet Bakanı Mehmet Aydın, ATAM Başkanı Prof. Dr. Eraslan'a plaket verdi.