Sizlere bu yazıyı Abant Platformu’nun toplantısı vesilesi ile gittiğim Erbil’de bir otel odasından yazıyorum.
Gözüm duvardaki Galata kulesi ve Haliç’in resmedildiği bir tabloya takılı kalırken, otelin restoranından büyük bir gürültü ile Kürtçe Türkçe türküler kulağıma gelmeye devam ediyor.
Gözüm ve kulağım bana buranın kültürel anlamda Bağdat’a değil de İstanbul’a ait olduğunu söylüyor.
Sadece duvardaki tablo ve Türküler değil, her şey ama her şey o kadar bizden ki. Başka bir ülkede olduğunuz kanaati sizde kesinlikle uyanmıyor. Asırlarca yaşanan birlikteliğin izleri hiç silinmemiş.
Aynı kültür coğrafyasına ait olmanın yakınlığı ile kendimi hiç yabancı gibi hissetmiyorum. Çarşılar, sokaklar, insan manzaraları tamamen bizden.
Peki, biz kimiz? Biz asırlarca bu coğrafyada birlikte yaşamış, Türkler, Kürtler, Araplar, Asuriler, Kildanilar, Ermeniler ve diğerleri.
Abant platformunun düzenlemiş olduğu “Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” başlıklı toplantı vesilesi ile dünyanın en sancılı coğrafyalarından biri olan Kuzey Irak’tayım.
Sancı Amerika’nın işgali ile başlamamış, hatta işgal sonrası belli bir düzene girdiği bile söylenebilir. Bağdat yönetimine kafa tutan Kürtlere Saddam çok çektirmiş.
Neden sancılı bir yer burası? Çünkü Irak’ın kuzeyinde Kerkük dâhil dünya petrollerinin yüzde 10’dan fazlası burada. Bir Kerkük’lü anlatıyor; evinin bahçesine su çıkarmak için kuyu kazmış, 6 metreden petrol fışkırmış. Adam üzülsün mü sevinsin mi bilememiş, çünkü suya ihtiyacı varmış. Komik gibi ama burası böyle bir yer.
Burası derken adını koymakta hala zorlanıyoruz. Burası Irak’ın kuzeyi mi, Kuzey Irak mı, yoksa Irak anayasasında belirtildiği gibi Kürdistan özerk bölgesi mi?
Dilimiz bir türlü Kürdistan demeye varmıyor. Ama havaalanında pasaportunuza Kürdistan damgası basılınca ve Erbil’de pek çok ülkenin konsolosluk açtığını görünce olayın ciddiyetini anlıyorsunuz.
Aslında Kürdistan kelimesi bizler için hiç de yeni değil. Osmanlı döneminde çok kullanılan bir kelime. Hatta ilk kullananın Kanuni olduğu bile söylenir. Siz oraya ne derseniz deyin. Orada bir Kürdistan devleti var ve kendilerini bu şekilde tanımlıyorlar.
Buranın halen Irak’ın en stabil ve güvenli bölgesi olduğu söylenebilir. Bununla birlikte sokaklarda hiç ABD askerine rastlamıyorsunuz. Nedenini sorduğumuzda bir cami imamı şöyle diyor; ABD askerleri nerede varsa orada terör vardır.
Bu özerk devletin devlet başkanı KDP partisinin de lideri Mesut Barzani. Başbakanı da damadı ve yeğeni Neşirvan Barzani. Barzani aşireti çok güçlü bir aşiret. Kadiri tarikatına mensup olan bu aşiret yönetime de tam manası ile hâkim.
Hürriyet gazetesi Mesut Barzani’nin Yahudi olduğunu ne hikmetse defaatle yayınlarında vurgulamıştı. Ama alakası yok. Doğan Grubu neden böyle bir yayına gerek gördü bilmiyorum. Araştırılsa ilginç sonuçlar bulunabilir.
Molla Mustafa Barzani yani Mesut Barzani’nin babası sadece buradaki Kürtleri için değil bütün Kürtler için de çok önemli bir şahsiyet. Bütün devlet dairelerinde de resimleri asılı.
Velhasıl-ı kelam Barzani soyadı çok önemli. Mesut Barzani de bunun farkında ve dünya Kürtleri’nin liderliğine oynuyor. Önümüzdeki aylarda da dünya Kürtleri kongresini yapacağı söyleniyor.
Irak’ın geneli itibari ile Araplar, Şiiler, ve Kürtler’in arası son derece kötü. Hele Kürtler ABD yandaşlığı sebebi ile diğer etnik gruplar tarafından hiç sevilmiyor. ABD askerleri bölgeyi terk eder mi bilemem ama ederse vay Irak Kürtlerinin haline.
Kürt özerk bölgesinin komşuları olan Suriye ve İran ile de araları çok kötü.
Hem siyasi hem ticari her anlamda tek çıkış noktaları Türkiye. Şartlar Kürt özerk yönetimini Türkiye’ye mecbur ediyor. Zaten Kürtler de kendilerini Ortadoğu’ya yani Arap dünyasına değil de Türkiye’ye ait görüyorlar.
Çarşıda geziyoruz. Raflar Türkiye’den gelen mallar ile dolu. Müzik marketin camı İbrahim Tatlıses’in, Ebru Gündeş’in posterleri ile süslü. Yanımda bir kişinin cep telefonu çalıyor, Türkiye’m canım benim türküsünün müziğini işitiyorum. Türkiye’den geldik değince halk çok sıcak karşılıyor. Esnaf hemen bir şeyler ikram etmek istiyor.
Türkiye’ye karşı halk çok sıcak. Bir şekilde herkesin Türkiye ile bir bağı var. Habur onlar için her şey demek. Adeta Kürdistan bölgesinin boğazı. Habur kapanır ise çok sıkıntı çekeriz, nefes alamayız diyorlar.
Peki ne olacak bu Irak’ın hali?
Abant toplantısında Cengiz Çandar’ın bu konuda çok önemli bir analizi oldu; Türkiye’nin çekim gücünde bir Kürdistan, İran’ın çekim gücünde bir Şii bölgesi, Arap dünyasının çekim gücünde bir Sünni Arap bölgesinden oluşacak bir federasyona doğru Irak hızla ilerliyor.
Evet, bölgede çok kıymetli petrol ve gaz rezervleri var ama bunların dünya pazarlarına ulaşması Türkiye üzerinden mümkün.
Kader Türkiye ile Irak Kürtlerini bir araya gelmeye zorluyor. Bu her iki kesimin de menfaatine. Ama önce ilişkilerin normalleşmesi gerekiyor. Normalleşmenin önünde net iki engel var PKK ve Kerkük’ün statüsü. Bu iki engel karşılıklı güvensizliği derinleştiren iki unsur olarak karşımızda duruyor.
Türkiye’den en ciddi elle tutulur yatırım Işık Eğitim Kurumlarının açmış olduğu okullar. Erbil, Kerkük ve Süleymaniye’de toplam 10 okul bir üniversite ile 14 yıldan buyana binlerce öğrenci yetiştirmişler. Kürt bölgesel yönetiminin beyinleri buradan yetişiyor.
Bu okullardan mezun gençler Abant platformu toplantısı süresince etrafımızda pervane oldular. Hepsi pırıl pırıl, hepsi Türkiye sevgisi ile dopdolu.
Duvardaki haliç tablosunun altında yazıyı bitirdiğimde otelin restoranından gelen Kürtçe ve Türkçe Türküler bütün hızı ile devam ediyordu.
Umarım kardeşlik Türküleri devam eder.
Erkam Tufan AYTAV / Haber 7
e.aytav@gyv.org.tr