Çinliler çok kızdıklarında, kötü söz anlamında kullanırlarmış: "İlginç zamanlarda yaşamanı dilerim" sözünü… Hun Akınlarından başını kaldıramayan Çinliler, biz Türklere çok mu kızdı bilinmez ama, gerçekten ilginç zamanlarda yaşıyoruz.
Ne kadar farkındayız bilmiyorum, ama aşklarımızdan, işimize, yaşamımızdan, eğlencemize kadar bizi saran iki kültürün esareti altındayız.
Evet, yaşam enerjimizi alıp, kaynar kazanda kaynatan bu ikili;Dram ve Arabesk kültürüdür.
“Bir daha asla” ile sonlanan aşk şarkıları, “Batsın Bu dünya” ile şekillenen yaşama bakış açısı, TV kültürümüzün vazgeçilmezi haline gelen “Dramatik dizi”ler ve kültürümüzün ana unsuru “yoksulluk”…
***
Bir alaylama, aşağılanma yazısı değil bu. Yazıyı tersten okuyup yine can sıkıntısı yapmayın.
Hangi müziği dinliyorsanız, oraya aitsiniz. Müzik, ritmik bir aidiyetle taşır sizi mekanına. Bazen, içsel bir kurgu olur, bazen kahkahalarla dolu bir fırtına, bazende göz dolusu bir ağıt…
Sinema perdeye yansıyan değildir aslında…
Perdede oynayan sizsiniz…
Bazen başrolünde, bazen yardımcı oyuncu rolünde... Ama izlediğiniz her sinema filminde kendiniz oynarsınız.
Her kitap, okurunu anlatır aslında…
Macera tutkunuysanız, arkeoloji tarihiyle ilgilenmezsiniz…
O halde arabesk ve dramı hayatının aynası gibi yaşatan bu kültür neden?
Yaşadığımız acıları dindirmek için mi? Oysa dramatize edilen acılar derinleşir…
Küfredip, isyan etmek için mi kadere, dinlediğimiz arabesk ağıtlar…
Tamamen paradoks…
***
Oysa ne der Mevlana, “Dün dünle birlikte gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım”…
Yeni türküler dinlemek lazım, yeni şarkılarla coşmak lazım…
Yeni filmler izlemek, yeni kahramanlar olmak lazım…
Yeni kitaplar yazmak lazım; hayata, sevdaya, insanlığa dair…
Bir daha gelmeyecek Fuzuli, Nesimi, Yunus, Nef’i…
Gelmeyecek, eşsiz toprakların sahibi Moğol Hükümdarı Cengiz Han, Büyük İskender, Kanuni, Yavuz, Fatih…
Gelmeyecek bir daha o zamanlar…
Yazılmayacak “Leyla ile Mecnun”…
O halde yazmak lazım değil mi yeniden…koşmak lazım değil mi? İleriye, ileriye…
Oturup ağlamak niye?
Sızlanmak ne fayda getirmiş ki sızlanana?
***
“Esatirul evvelin”…
Geçmişin tarihi başarılarıyla övünmek burada kaslın artık, şimdi yeni bir tarih yazmak vaktidir…
Kaldırın Edirne’den Kars’ı gösteren şu haritayı ki, dünya haritası alsın yerini ve ufkumuz açılsın şöyle…
“inna fetahna leke fethan mübine” hala okunuyor dillerde…
“Doğ ey Güneş, erit taştan adamı” şarkısıyla yürüyelim…
Şimdi yeni yerler görmek vaktidir…
***
“Kalk Ey Yiğit Uykudan,
Kalk ki Bağrımda Nalan
Sensiz geçen günlerde
Dolaştım hep günlerce…” dizesiyle coşalım…
Kanımızı kaynatan Mehterler çalsın yeniden, “Zafer Marşıyla” girelim insanlık şehrine…
Mehter her vurduğunda sökülsün prangalarımız, sökülsün de kalkalım, doğrulalım ve çalışalım; ağlamak yerine…
Ben Bosna’ya ağlamadım dostlar, Çeçenya’ya ağıt dökmedim, Osetya’ya sızlanmadım… Ben dağılmışlığımıza yandım, savrulmuşluğumuza içerledim ve “Allah’ın Yardımı Ne Zaman?” duasını hak etmediğimizi düşünerek dimdik ayakta durdum, ağıtlar coğrafyasının kaderi değişsin istiyorum artık…
Ağıtlar yerine Mehterler çalsın, çoğaldıkça zafer duygusu içimizde büyüsün ve her inanmış adam aldığı her işi “adam gibi yapsın”…
İşte kurtuluşumuz o zamandır…
.
Fatih Bayhan – Haber 7
bayhanfatih@mynet.com