(17. yy. Osmanlı edebiyatında nesir) Çoğu kendi ağzından derlenen bilgilere göre, Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 tarihinde, İstanbul, Unkapanı nda doğdu. Babası, Kütahya asıllı saray kuyumcu başısı Derviş Mehmed Zıllî Efendidir. Medrese öğrenimini İstanbul'da tamamlayan Evliya Çelebi, müzik ve yazı dersleri almış, hafız olmuş, şairliğe özenmiş ve birçok el sanatlarında hüner kazanmıştı. Arapça, Farsça ve Rumca bilirdi. Sesi de güzel olan Evliya Çelebi, 1630'da, bir Kadir Gecesi, Ayasofya Camii'nde mukabele okurken, Sultan IV. Murat'ın, dikkatini çekmişti. Maiyetiyle camiye gelen Sultan, sesine hayran kaldığı bu genci sormuş, hakkında bilgi almıştı. Silâhtar Melek Ahmet Paşa'nın da aracılığıyla musahip olarak sarayda hizmete alınmasına irade buyrulmuştur. Evliya Çelebi'ye devlet kapısında memuriyet verilmesine aracılık eden Silâhtar Melek Ahmet Paşa, Evliya nın teyzesinin kocasıydı. O günden sonra dört yıl süreyle sarayda padişah musahibi olarak kalmış, sonunda sipahiler zümresine katılarak, 1640 yılında meşhur seyahatlerine başlamıştı. Kendi ifadesine göre, bir gece düşünde, Ahî Çelebi Camiine gitmiştir. Burada Hazret-i Peygamberi sahabesiyle birlikte görmüş,
Peygambere hayran kalarak mübarek ellerini öpmüş: (Şefaat Ya Resulûllah!.) diyeceği yerde, heyecandan dili dolaşmış: Seyahat Ya Resulûllah!. diyerek ondan seyahat dilemiştir. Şefkatli ulu Peygamber, onun her iki dileğini de yerine getirmiştir. Bu mutlu rüyadan sonra, gezilerine başlayan Evliya Çelebi, önce İstanbul'un bütün cami ve türbelerini, kahvehane ve divanlarını dolaşmış, gördüklerini, öğrendiklerini bir bir defterine geçirmiştir. Daha sonra Bursa ve İzmir'e gitmiş, ardından Trabzon'a yolcu olmuştur.
Evliya Çelebi, kendi anlattığına göre, daha 19 yaşındayken, İstanbul civarında, yürüyerek dolaşmadık yer bırakmamıştır. Gezip gördüklerini, o tatlı sohbetinde anlatırken, oturup bunları yazmak aklına gelmiş ve o günden sonra bütün hâtıralarını kaleme almaya başlamıştır. İşte, ünlü Seyahatname si böylece doğmuştur. Artık, Evliya Çelebi için bütün kapılar açılmıştır. Askerî seferler, resmî görevler, elçilikler onun için tam bir fırsattır. 1650 yılında, büyük saygı beslediği, aynı zamanda akrabası olan Melek Ahmed Paşa'nın sadrazam oluşu, daha sonra onun azledilerek Rumeli Beylerbeyliğine tayin edilişi ile birlikte gezmek, görmek imkânını bulmuş, gezileri Osmanlı Devleti sınırlarını da aşmıştır. Kendisini (Seyyah-ı âlem ve nedim-i beni âdem Evliya-yı bî-riyâ) yani (Dünya gezgini, insanoğlunun dostu, riyâsız Evliya) diye takdim eden Evliya, gördüklerini tatlı üslûbu içinde, biraz da abartarak yazmış, seyahat edebiyatımıza ölümsüz bir eser kazandırmıştır.
Ziyaret ettiği yerlerin tarihçesi, eski eserleri, halkının yaşayış tarzı, folkloru, gelenekleri, giyimleri, sanatları, inançları, ne varsa seyahatnâmesinde dile getirilmekte, bu arada günlük, olaylar, bu olayların yorumu da yer almaktadır. On büyük ciltte toplanan Evliya Çelebi Seyahatnâmesi bir kültür, sanat ve inceleme hazinesi olarak büyük önem taşır. Evliya Çelebi'nin soyu, Kütahya'ya uzanır. Seyahatnâme'sinin altıncı cildinde, aile kökünün Germiyanoğulları'ndan Yakup Bey'e, onun sülâlesinin de Ahmet Yesevî'ye ulaştığını yazar. Evliya Çelebi 70 yılı aşkın bir hayat yaşamış ve bu ömrünün 50 yılını seyahatlerde geçirmiştir. Üç yüz yıl önceki Osmanlı İmparatorluğunun hemen bütün şehirlerini ve kasabalarını gezen Çelebi'nin, yabancı ülkelere de bol bol seyahat ettiği, ünlü Seyahatname sinden öğrenilmektedir. Gittiği başlıca yerler şunlardır:
Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır, Girit, Hicaz, Macaristan, Transilvanya, Moldavya Potonya, Avusturya-Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya ve İran. Dolaştığı yerlerin âdetlerini, yaşayışlarını, çarşı-pazar bütün binalarını, ünlü kişilerini, tarihçelerini ve lisanlarını kendine has, samimî üslubuyla ve pek meraklı bir biçimde incelemiş olan Evliya Çelebi'nin zaman zaman hurafe, efsane ve mübalâğalara da geniş bir şekilde yer verdiği görülür. Zaten bunlar, onun eşsiz eserine bambaşka bir renk katmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, bu üslûp üzerine köy, kasaba, şehir devam eder, bazen at üstünde, bazen gemiyle, ülkeler aşılır. Bir macera romanı gibi, okuyucuyu sürükler. XVII. yüzyıl tüm yaşantısıyla Evliya Çelebi'nin ekranında görünür. Bu büyük eser, başka milletlerin de dikkatini çekmiş, üzerinde birçok incelemeler yapılmış, 10 dan fazla yabancı dile çevrilmiştir. Evliya Çelebi'nin ne zaman öldüğü, nerede gömülü olduğu belli değildir. Araştırıcılar onun 71 yaşlarında, 1682 yıllarına doğru İstanbul'da öldüğünü kaydederler.
NERELERI GEZDI Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635 te, önce Istanbul u dolasmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya basladı. 1640 larda Bursa, Izmit ve Trabzon u gezdi, 1645 te Kırım a Bahadır Giray ın yanına gitti. Yakınlık kurdugu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaslara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. 1645 te Yanya nın alınmasıyla sonuçlanan savasta, Yusuf Pasa nın yanında görevli bulundu.1646 da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Pasa nın muhasibi oldu. Dogu illerini, Azerbaycan ın, Gürcistan ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüshane, Tortum yörelerini dolastı. 1648 te Istanbul a dönerek Mustafa Pasa ile Sam a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651 den sonra Rumeli yi dolasmaya basladı, bir süre Sofya da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.
Çelebi, bütün Anadolu'yu, Tiflis, Baku, Gürcistan, Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak diyarı, Ege kıyıları ve adaları, Mora, Girit, Mısır, Mekke, Medine, iran, Irak, Suriye, Hanya, Şumnu, Niğbolu, Silistre, Babadağ, Filibe, Sofya, Edirne, Çanakkale, Ozi, Gelibolu, Boğdan, Belgrad, Tameşvar, Venedik, Bosna, Karaorman, Lehistan, Arnavutluk, Üs-küp, Selanik, Macaristan, Almanya, Avusturya, ispanya, Danimarka, Brandenburg, Hollanda, Adriya kıyıları... vb. gezmiş, görmüş yazmıştır. Seyahatnâme'sinin tamamı 10 cilttir ve istanbul Kütüphanesi'nde beş ayrı yazma nüshası vardır.
SEYAHATNAME NIN ÖZELLİKLERİ Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdigi yerlerde toplumların yasama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıstır. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez,arastırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak saglar. Seyahatname nin içerdigi konular, belli bir çalısma alanını degil, insanla ilgili olan her seyi kapsar. Üslup bakımından ele alındıgında, Evliya Çelebi nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya baglı kalmadıgı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, agdalı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu gelenege uymadı, daha çok günlük konusma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eglenceli ve alaycıdır.Evliya Çelebi gezdigi yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamıs, onlara kendi yorumlarını, düsüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıstır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdigi basarı uyguladıgı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmisle gelecek, simdiki zamanla geçmis iç içedir. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istedigi gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdes zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüs gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname de, yazarın gezdigi, gördügü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, baslı basına birer arastırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk siirleri, söylenceler, masal, mani, agız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kusam, dügün, eglence, inançlar, komsuluk baglantıları, toplumsal davranıslar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çesme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi degisik yapılarından da söz eder. Bunların yapılıs yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır.Seyahatname nin bir özelligi de degisik yöre insanlarının yasama biçimlerine, davranıslarına, tarımla ilgili çalısmalarından, süs takılarına,çalgılarına dek ayrıntılarıyla genis yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kisilerinden, sairlerinden, oyuncularından, çesitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir. Evliya Çelebi nin eseri dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdigi yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil arastırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmustur. Evliya Çelebi nin Seyahatname si çok ün kazanmasına ragmen, ilmi bakımdan, genis bir inceleme ve çalısma konusu yapılmamıstır.1682 de Mısır dan dönerken yolda ya da Istanbul da öldügü sanılmaktadır.
EVLİYA ÇELEBİ'DEN Erzurum: Erzurum gerçi şiddet-i şitâ kânıdır. Ama müşebbek bostanları vefret üzre olub kavunu, karpuzu, lahana ve badincanı, çirişi çok olur. "Vâsiatü'l-aktar, rahîsatü'l-esar" dedikleri yer tam burasıdır. Arzı mahsuldardır. Vilâyet-i vâsî-i ma'mur, hınta ve şâir gılâlı meşhur, nafakası hûb u mergûb, mezraları vâfir, berekâtı mütekâsir, numetleri fi-râvan nice bin uyun ve enharı carî ve revân bir şehr-i Rûm-i abadandır..." "...Bir dervişe "Kandan gelürsün?" dimişler. "Berf rahmetinden gelirem" dimiş. "O ne diyardır?" dimişler. "Soğuktan ere zalûm olan Erzurum'dur" dimiş. "Anda yaz olduğına rast geldin mi" dimişler. "Vallahi, onbir ay yigirmi tokuz gün sakin oldum. Halk hep 'yaz gelecek' didiler, ben göremidim' dimiş..."