[
HAYAT ve İNSAN
Bazen insanlar susar, gözleri konuşmaya başlar. Bazen gözler
bile
çaresiz kalır insanın hissettiklerini söylemeye... Yüreğin onca acısını
anlatmaya ne dilin dili, ne gözlerin dili yeter. Ne diyeceğini, nasıl
bakacağını bilmez. Yürek içten içe bağırırken, kıvranırken insan ne
ağlayacağını bilir, ne bağıracağını, ne susacağını... Yürekte
fırtınalar
koparken içinde volkanlar patlarken sessiz kalır. Ya da sessiz kalmak
zorunda
bırakılır. Gözlere yaş hücum edip feryat figan bağıracakken yine
susturulur.
Töreymiş, gelenekmiş, gururmuş... Bu defa sinir basar insana. Tam
dilinin
ucuna gelir, kendini savunmaya kalkarsın; bu defa da adı saygısızlık
olup
insanın diline ve gözlerine bir kilit daha vurulur. Ne yapacağını
şaşırırsın.
Şaşkınlık, üzüntü ve daha niceleri... Kendi yüreğinin acısı yetmezmiş
gibi
bir de dışardaki baskıdan gelen duygular var.
Düşüncelere dalarsın. Bir of çekersin. Hasretlenirsin.
Sevdiklerinin halleri, yaptığınız çılgınlıklar aklına gelir. Özlem
sarar dört
bir yanını. Sonra zehirden bir hançer saplanır yüreğinin taaa orta
yerine.
TERKEDİLMİŞLİĞİN ACISI. Bir daha baştan yaşarsın aynı duyguları. Kısır
bir
döngü içerisindesindir aslında. Sanki bir labirent içerisinde
kaybolmuşsun da
tam yolu buldum, özgürlüğüme kavuştum derken bir de bakmışsın ki hala
kayıpsın ve hala başladığın yerdesin. Umutsuzluk, çaresizlik,
unutulmuşluk,
sevgi, saygı, AŞK, aile, yaşam, ölüm... Bütün bunlar arasında bir de
unutma
çabası var. Yaşamak çok zor.
İnsan tam birşeylere ulaştım artık geceleri rahat bir şekilde
uyuyabilirim diyor. Mutluluğu, huzuru bulduğuna inanıyor. Tam başını
yastığa
koymuş uyuyacakken bir de bakıyor ki elleri bomboş.
Sanki sen küçücük bir çocuksun. Hayat da sana arkadaşlık eden
başka
bir çocuk. Paylaşıyor elinde ne varsa seninle. Ne bileyim mesela bir
portakal. Alıyorsun portakalı. Zorlukla, güçlükle soyuyorsun
kabuklarını. Bir
dilim alıyorsun. Daha o dilimin yarısını bitirmeden, sana portakalı
veren
çocuk huysuzlanmaya başlıyor, ağlıyor ve portakalını istiyor. Vermek
zorundasın. Veriyorsun. Peki şimdi için hangi birine yansın? Kabuğunu
güç
bela soyduğun portakalın bir dilimini bile yiyemediğine mi; çocuğun
ettiği
huysuzluğa mı; yoksa oçocuğun portakalı geri isteyeceğini bile bile
portakalı
kabul ettiğine mi?...
Çocuk portakalı bırakıyor bir köşeye va sana daha başka bir
seçenek
sunuyor. Şeker veriyor. Sadece bir defa tatdıyorsun ve hevesin yine
kursağında kalıyor. Çünkü çocuk, yani hayat elinden o şekeri de alıyor.
Her
seferinde daha başka, daha cazip birseçenekle çıkıyor karşına.
REDDEDEMİYORSUN. Ya hayatın sana verdiği kırıntılarla beslenmek
zorundasın ya
da ölmek zorundasın.
Herşey zıddıyla vardır. Birinden birini seçmek zorundasın.
DOĞRU ya
da YANLIŞ, EVET ya da HAYIR, YAŞAM ya da ÖLÜM... TERCİH ACIMASIZ BİR
ŞEKİLDE
SANA BIRAKILIYOR.