.Sözüm Ona.
OOO KİMLER GELMİŞ
MiLLi edebiyat Dönemi Image-6F24_4B24C70E
Lütfen Giriş Yapınız,Yada Üye Olunuz!
Umarız Forumumuzda İyi vakit geçirirsiniz...


.Sözüm Ona.
OOO KİMLER GELMİŞ
MiLLi edebiyat Dönemi Image-6F24_4B24C70E
Lütfen Giriş Yapınız,Yada Üye Olunuz!
Umarız Forumumuzda İyi vakit geçirirsiniz...


.Sözüm Ona.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.Sözüm Ona.

.____ SÖZÜM ONA ____.
 
AnasayfaKapıGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapİLetiŞiM
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
En son konular
» Trabzonspor ADANADA puansız Kaldı
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimeCuma Ekim 06, 2023 8:38 am tarafından Muhtesim

» Fırtına Adana'da Esemedi
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimeCuma Ekim 06, 2023 8:36 am tarafından Muhtesim

» spartak trnava 1 - 2 Fenerbahçe
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePerş. Ekim 05, 2023 10:08 am tarafından Muhtesim

» Fenerbahçe 5 - 0 Rizespor
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePaz Ekim 01, 2023 8:41 am tarafından Muhtesim

» Adana Demirspor beşiktaşı farklı yendi
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimeCuma Eyl. 29, 2023 7:25 am tarafından Muhtesim

» Makber Hafız Burhan
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimeSalı Eyl. 26, 2023 9:40 am tarafından Muhtesim

» Emir Sultan Kümbeti ve Camii /ahlat /Bitlis
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePtsi Eyl. 25, 2023 7:54 am tarafından Muhtesim

» Selçuklu Mezarlığı / ahlat / Bitlis
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePtsi Eyl. 25, 2023 7:48 am tarafından Muhtesim

» Eski Mardin
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePtsi Eyl. 25, 2023 7:41 am tarafından Muhtesim

» Esenlik Köyü (ABRİ) CAMİİ /MUŞ
MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePtsi Eyl. 25, 2023 7:35 am tarafından Muhtesim

En iyi yollayıcılar
Muhtesim
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
berfin
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
karanfil
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
Necati
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
hzn
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
SusKun
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
Aslı
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
ela-gözlüm
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
buket_07
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
Şamil
MiLLi edebiyat Dönemi Vote_lcapMiLLi edebiyat Dönemi I_voting_barMiLLi edebiyat Dönemi Vote_rcap 
Anahtar-kelime
neden paint mutluluk bahar sarı yalnızlık sıcak sevmek kadın elveda yorumsuz SosyoLoji odun sevgi şair papatya muhtesim 2023 beden zorunlu değilim Dost hatırla 2022 belkide özgürlük
SAAT
NAMAZ ÖĞRENİYORUM
NAMAZ HABERLERİ
  SİTENE EKLE
SİTENE EKLE
Kur’an-i Kerim OgReN
www.baktube.tr.gg
sitene ekle
İstiklal Marşı
İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy


GüNüN SöZü
Ads

    No ads available.



    Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder
     

     MiLLi edebiyat Dönemi

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    Muhtesim
    Admin
    Admin
    Muhtesim


    Ruh HaLi : MiLLi edebiyat Dönemi Sessiz10
    Hangi ülkedensiniz : MiLLi edebiyat Dönemi Turkey-1
    Mesaj Sayısı : 4379
    Nerden : istanbul
    Teşekkür Sayısı : 10146
    Kayıt tarihi : 30/10/08

    DoSt GüLLeRİ
    ŞİİRLERİM: 22

    MiLLi edebiyat Dönemi Empty
    MesajKonu: MiLLi edebiyat Dönemi   MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePtsi Mayıs 27, 2013 11:52 pm

    Milli Edebiyat Döneminin Oluşumu


    1911 yılında Selanik’te, Ömer Seyfettin, Ali Canip, Âkil Koyuncu gibi gençlerin çıkarmaya başladıkları “Genç Kalemler” dergisi ile milliyetçilik cereyanı edebiyatta da başlamıştır. “Millî Edebiyat” sözü ilk olarak bu dergide kullanılır. Dergi, böyle bir edebiyat oluşturma görevini üstlenir. Millî edebiyat için edebi dilin millileştirilmesi gerektiği düşüncesinden yola çıkılarak Yeni Lisan davası ortaya konur. Ziya Gökalp, 1911 yılında, Genç Kalemler dergisinde yayımladığı “Turan” şiiri ile “Bütün Türkçülük” fikrini benimsediğini ortaya koymuştur.
    Genç Kalemler dergisini çıkaran sanatçılar ortaya attıkları “Yeni Lisan” düşüncesine uygun yazı ve şiirleri dergide yayımlıyorlardı. Fecr-i Aticiler arasında yer alanHamdullah Subhi ve Celal Sahir de Yeni Lisan hareketini kabul ettiklerini açıkladılar. Bu dönemde Millî Edebiyat anlayışına en uygun örnekler Ömer Seyfettin’in hikâyeleri ile Ziya Gökalp’in farklı isimlerle yayımladığı bazı şiirleridir.
    1912 yılında Genç Kalemler dergisi kapanınca, bu derginin yazarlarının büyük bir kısmı İstanbul’a gelerek Türk Yurdu’nda ve diğer milliyetçi dergilerde ürünlerini yayımladılar. Millî Edebiyat hareketi Yakup Kadri, Refik Halit, M. Fuat Köprülü gibi sanatçıların da katılmasıyla kadrosunu ve buna bağlı olarak etkisini genişletti.
    19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk yılları Osmanlı İmparatorluğu için oldukça zor, millet için de acılı, ıstıraplı bir dönemdir. Osmanlı – Rus Savaşı, Balkan Savaşları hep kaybedilmiş, imparatorluğun içindeki azınlıklar isyan hareketlerine başlamışlardır. Hem Müslüman azınlıklar hem de gayri Müslimler devleti arkadan vurmuşlardır. Böyle bir dönemde millî duyguların öne çıktığı, Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığı düşüncesinin vurgulandığı eserler yazılmıştır. Bu eserlerin yazılmasındaki amaç, birlik ve beraberliği sağlayıp ülkeyi içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmaya çalışmaktır.
    Ziya Gökalp’in “Üç Cereyan” adlı yazısında işlenen düşünce “ulus devlet” anlayışı ile ilgilidir. Mevcut bir devlet vardır. Bu devletin asıl yapı taşını Türk milleti oluşturmaktadır. Millet bu bilinci kazanmalıdır. Bu devletin içinde Osmanlı’da olduğu gibi farklı milletlerden insanlar da olabilir. Özünü Türklerin oluşturduğu bu devletin vatandaşları Müslüman’dır. İslam ile uygarlık, modernleşme birbirine aykırı değildir. Hedef çağdaş Müslüman bir millet oluşturmaktır. Ziya Gökalp’in ortaya koyduğu düşünceleri Türkçülük ideolojisi ile ilgilidir.
    Güçlü, sağlam bir devlet oluşturmak için bir ulusa ihtiyaç vardır; bu ulus Türk ulusudur. Bu ulusun Osmanlıdan gelen özellikleri vardır. Müslüman’dır. Devletin ayakta kalabilmesi, güçlü olması için çağdaş olması; vatandaşların teknolojik gelişmelerden, ileri teknolojinin sağladığı modern yaşam tarzından haberdar olması şarttır. Dolayısıyla Ziya Gökalp’in ileri sürdüğü Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak tezleri güçlü bir devlet için şarttır.
    “Benim Şiirlerim” adlı şiirde, şair kendisini acı çeken, zorluklar içinde yaşayan bir toplumun sözcüsü olarak görmektedir. Onun eğlenceye, neşeli türkülere ayıracak vakti yoktur; o, milletin yaşadığı sıkıntıları dile getirmekle görevlidir.
    Mehmet Emin Yurdakul’un bu şiirde “sizler” diye anlattıkları Fecr-i Aticiler olabilir. Fecr-i Aticiler, savaşların olduğu, milletin acılar, zorluklar çektiği dönemde bireyci sanat anlayışı ile aşk ve tabiat temalarını işlemişlerdir. Mehmet Emin Yurdakul milletin sıkıntılarını gür sesiyle haykırıp dile getiren bir şairdir.
    Millî Edebiyat döneminde yazılan eserlerde milliyetçilik önemli temalardan biridir. Sanatçılar topluma, toplumun sorunlarına eğilmişlerdir.
    Çağdaşlık, Batılılaşma, modernlik, savaşlar; savaşların yol açtığı sıkıntılar, acılar eserlerde işlenen önemli temalardır.
    Şiir, her dönemde olduğu gibi bu dönemde de önemli türlerden biridir. Bu dönemde düz yazının önem kazandığı söylenebilir. Sanatçı ve düşünürler siyasi, sosyal ve toplumsal konulardaki düşüncelerini yazdıkları makalelerde açıklamışlardır.
    “Harap Mabed” adlı şiir “milliyetçi edebiyat” kavramının içeriğine daha uygundur. “Milliyetçi edebiyat’ta millî duygular öne çıkarılır; bağlı olunan milletin fazilet ve üstünlükleri dile getirilir. Sanatçı, milletinin geçmişteki kahramanlıkları ile övünür; kendi milletini başka milletlerden üstün görür. Milliyetçi edebiyatta taraf tutma söz konusudur. Üstün görme anlayışı egemendir.
    “Millî Edebiyat” her şeyden önce bir edebiyat döneminin adıdır. Millî bir edebiyatın millî bir dille oluşturulabileceği düşüncesinden yola çıkılmıştır. Millî Edebiyat’ta her şeyden çok dile, dilin sadeleştirilmesine önem verilmiştir. Millî Edebiyat’ın oluşmasında Türkçülük düşüncesi de etkili olmuştur. Türkçülük, Millî Edebiyat ile milliyetçi edebiyatın ortak alanı sayılır.
    Millî Edebiyat’ta toplumun çektiği sıkıntılar, bu ülkenin insanı, sanatı, güzellikleri öne çıkarılmıştır. Milliyetçi edebiyat daha çok fikirle ilgilidir, bu açıdan soyuttur. Millî edebiyat ise somuttur; ilgi alanı doğrudan hayattır, toplumun yaşam tarzıdır.
    Millî Edebiyat dönemindeki fikri ve edebi faaliyetlerin tümü ülkeyi içinde bulunduğu güç durumdan kurtarmaya yöneliktir. Devletin zorlukları nasıl aşabileceği konusunda farklı görüşler vardır. Ancak Osmanlıcıların da, Batıcıların da, İslamcıların da, Türkçülerin de hedefi ülkeyi zor durumdan kurtarmak, devleti geliştirmek, halkın refah seviyesini yükseltmektir. Her akımın temsilcisi kendi fikirleri doğrultusunda makaleler, yazılar ve şiirler yazmıştır. Bu dönemdeki sanatçılar toplum için sanat düşüncesiyle eser vermişlerdir.
    Milli Edebiyat Döneminde Makale


    Edebiyatımızda Tanzimat’tan itibaren görülmeye başlanan bir türdür makale. Makale zamanla gelişme göstermiş, birçok yazar bu türde başarılı yapıtlar ortaya koymuştur. Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ziya Paşa gibi sanatçılar Tanzimat döneminde bu türde yazmış; Hüseyin Cahit Yalçın,Süleyman Nazif, Cenap Sahabettin gibi Servet-i Fünûn sanatçıları bu türü geliştirmiştir.
    Makale, Millî Edebiyat döneminde daha da yaygınlık kazanmış, yazarlar düşüncelerini ortaya koymak için makaleye ağırlık vermişlerdir. Bu çerçevede Millî Edebiyat yazarları Türkçülük akımını bütün yönleriyle ortaya koymak, yeni dil anlayışını benimsetmek, halkı eğitmek ve bilgilendirmek, siyaseti yönlendirmek için düşüncelerini makale yazı türüyle ortaya koymuşlardır.
    Bu dönemde sanatçılar dilde sadeleşmenin yanında ilk defa Anadolu ve Anadolu insanına yönelmişler; yazılarının konularını Türk tarihinden, Türk toplumunun o günkü sorunlarından (ilim, Batılılaşma, Türkçülük düşüncesi, dilde sadeleşme…), örf ve âdetlerden, halkın yaşayışından almışlardır. Bu dönemde özellikle Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp bu türle millî duygu ve düşünceleri dile getiren yazılar yazdılar. Millî Edebiyatın temellerini oluşturan düşünceleri makale aracılığıyla kamuoyuna duyurdular.
    Ömer Seyfettin, Genç Kalemler dergisinde Türk dilinin sadeleştirilmesi için makaleler yazmış, bu yazılar “Yeni Lisan” hareketinin yayılmasında ve Millî Edebiyat Akımı’nın başlamasında etkili olmuştur.
    Ali Canip Yöntem, yeni edebiyatın savunmasını yapmış, edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanınmıştır. Çoğu, Türk Yurdu’nda yayımlanmış olan makalelerini “Millî Edebiyat Meseleleri” ve “Cenap Beyle Münakaşalarım” adlı kitaplarında toplamıştır.
    Ziya Gökalp ise Türkçülük akımını bir sisteme oturtan, temel ilkelerini ortaya koyan, bunları halka indirmeye çalışan sanatçıdır. Sanatçı, Türkçülüğün dilde, sanatta, bilimde, hukukta, dinde, ahlakta, siyasette, felsefede ve iktisatta nasıl gerçekleşeceğini yazılarıyla ortaya koymuştur.
    Milli Edebiyat Döneminde Fıkra


    Fıkra, gazete ya da dergilerin belli bir köşesinde yayınlanır. Bu özelliği dolayısıyla edebiyatımıza gazeteyle girmiştir. Başlangıçta siyasî içerikli olan fıkra yazıları zamanla konu bakımından genişlemiştir. Fıkralar zaman içinde günlük sosyal konuları işleyen, hak ve hukuk konularına el atan, bir kişi ya da edebî konuyu tartışan yazılara dönüşmüştür.
    Millî Edebiyat döneminde ise günlük sosyal konuların yanında bir kişiyi ya da edebî bir konuyu tartışan fıkralar da yazılmıştır.
    Edebiyatımızda Ahmet Rasim, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Haşim, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Halide Edip Adıvar gibi yazarlar fıkra türünde yazılar yazmıştır.
    Ahmet Rasim’in Şehir Mektupları, Eşkal-i Zaman, Muharrir Bu Ya;
    Ahmet Haşim’in Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan;
    Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma, Bir İçim Su, Ay Peşinde, Gukuklu Saat, Kirpinin Dedikleri;
    Orhan Seyfi Orhon’un Kulaktan Kulağa;
    Ziya Osman Saba’nın Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Gün Doğmadan;
    Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat, Çile fıkra türünde yazılmış eserlerdir.
    Milli Edebiyat Döneminde Sohbet


    Yazar bu yazı türünde bir düşünceyi açıklar, bir konuyla ilgili bilgi verir. Ele aldığı konuda fazla derinleşmez. Düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez. Sohbetyazılarında herkesi ilgilendirecek konular seçilir. Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir. Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir.
    Sohbet yazılarında samimi ve içten bir dil ve anlatım kullanılır. Yazarın makalede olduğu gibi, düşüncelerini kanıtlama düşüncesi yoktur. Sohbet yazıları hemen her konuda, özellikle güncel sanat olayları üzerinde yazılabilir. Bu türün en ünlü isimleriAhmet Rasim ve Şevket Rado’dur.
    Fıkra gibi sohbet yazı türü de Millî Edebiyat döneminde şahsî unsurlardan oldukça arınmış, sosyal ve siyasal konulara yönelmiş, nükte ve konu çeşitliliği bakımından zenginleşmiştir. Sosyal ve siyasal eleştiri ön plana çıkmıştır.
    MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ EDEBİYAT TARİHİ VE TENKİT


    Türk edebiyatı tarihi konusunda verimli çalışmalar milli edebiyat döneminde başladı. Fuat Köprülü,Türk edebiyatını, şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlarçağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün halinde ele aldı(Türk Edebiyatı Tarihi I, II [1920-1921]).Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) adlı eserindeAhmed Yesevi ve Yunus Emre‘yi bütün yönleriyle belgelere dayanarak tanıttı. Türk medeniyet ve kültür tarihi, Türk dili, dini, sanatı, musikisi v.d. konularda çeşitli eserler meydana getirdi.
    Ali Canip Yöntem, edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanındı.
    Mithat Cemal ve İbrahim Alâaddin de monografik incelemeler yaptılar.
    Milli edebiyat döneminde Genç Kalemler’de Ömer Seyfeddin ve Ali Canip (Yöntem), yayımladıkları polemik ve tenkitleriyle “yeni lisan”ın ve milli edebiyatın savunmasını yaptılar.
    Ali Canip, yeni edebiyat akımına karşı çıkan Cenab Şahabeddin ile yaptığı edebi polemiklerini “Milli Edebiyat Meselesi” ve “Cenab Beyle Münakaşalarım” (1918) adlı eserinde topladı.
    Bu dönemin öteki edebi tenkit ve polemik yazarları arasında Hamdullah Suphi,Yakup Kadri, Raif Necdet sayılabilir.
    HECE ÖLÇÜSÜ


    1. Şiirde mısralar arası hece sayısı eşitliğine dayanır.


    2. Türkçe kelimelerde hemen hemen bütün heceler eş değerde söylenir. Hecelerde kalınlık, incelik, uzunluk, kısalık farkı gözetilmez. Bu bakımdan hece ölçüsü Türk dilinin yapısına da en uygun ölçüdür.
    3. Milli ölçümüzdür.
    4. Hece ölçüsüne parmak hesabı da denilir.
    5. Hece ölçüsü, Türk edebiyatının başlangıcından bu yana kullanılmıştır. İslamiyetten sonra Divan edebiyatında aruz ölçüsü kullanılırken, Halk edebiyatında hece ölçüsü kullanılmaya devam etmiştir. .
    6. Hece ölçüsünün “hece sayısı” ve “duraklar” olmak üzere iki temel özelliği vardır.
    a. Hece Sayısı


    Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirin bütün mısralarında eşit sayıda bulunur. Hece sayısı aynı zamanda o şiirin kalıbı demektir.

    Bu va tan top ra ğın ka ra bağ rın da ->11 hece
    Sı ra dağ lar gi bi du ran la rın dır ->11 hece
    Bir ta rih bo yun ca o nun uğ run da ->11 hece
    Ken di ni ta ri he ve ren le rin dir ->11 hece
    Bu dörtlükteki bütün dizeler 11 heceden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu şiir Hece ölçüsünün 11′li kalıbıyla yazılmıştır.

    Bu da ğı a şam de dim
    A şam do la şam de dim
    Bir ha yır sız yâr i çin
    Her ke se pa şam de dim
    Bu dörtlük 7′li hece kalıbıyla yazılmıştır.

    Baş ka sa nat bil me yiz, kar şı mız da du rur ken
    Söy len me miş bir ma sal gi bi A na do lu’muz
    Bu şiir Hece Ölçüsünün 14′lü kalıbıyla yazılmıştır.
    b. Durak


    Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ahengi artırmak amacıyla mısralar belli yerlerinden ayrılır. Bu ayrım yerlerine durak (durgunlanma) denir.
    1. Durak, ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir.
    2. Sözün gidişi zorlanmadan şiir okuyucusuna bir nefes payı bırakılmıştır.
    3. Duraklarda kelimelerden ortalarından bölünemez. İyi bir durakta kelime mutlaka bitmiştir.
    Not: Bir şiirde, bütün dizelerin durakları aynı olabileceği gibi, belli dizelerde farklı duraklar da kullanılabilir. Bir şiirin her dizesinde farklı duraklar kullanılmışsa, o şiir duraksız kabul edilir.
    4. Hece ölçüsünde ikili, üçlü, dörtlü, beşli, altılı duraklar kullanılmıştır.
    Kalıplar:
    1. Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirde, bir mısradaki hece sayısı o şiirin kalıbıdır.
    2. Hece ölçüsünde “ikili” den “yirmili” ye kadar kalıp vardır.
    3. Türk şiirinde en çok kullanılan kalıplar yedili, sekizli, onbirli, ondörtlü kalıplardır.

    Yedili kalıp:
    Giderim-/yolum yaya 3+4=7′li hece ölçüsü
    Cemâlin-/benzer aya
    Eridim-/hayal oldum
    Günleri-/saya saya

    Sekizli kalıp:
    Gel dilberim-/kan eyleme 4+4=8′li hece ölçüsü
    Seni kandan-/ sakınırım
    Doğan aydan / esen yelden
    Seni gülden / sakınırım (Âşık Ömer)

    Hece ölçüsünün on birli kalıbı:
    İptida Bağdad’a / sefer olanda 6+5=11′li hece ölçüsü
    Atladı hendeği / geçti Genç Osman
    Vuruldu sancaktar / kaptı sancağı
    İletti, bedene / dikti Genç Osman ( Kayıkçı Kul Mustafa )

    Hece ölçüsünün on dörtlü kalıbı:
    Başka sanat bilmeyiz / karşımızda dururken 7+7=14′lü hece ölçüsü.
    Söylenmemiş bir masal / gibi Anadolu’muz
    Arkadaş, biz bu yolda/ türküler tuttururken
    Sana uğurlar olsun / ayrılıyor yolumuz ( Faruk Nafiz Çamlıbel)

    Duraksız şiir: (Hece ölçüsünün on birli kalıbı):
    Bir düşünsen, yarıyı geçti ömrüm 11
    Gençlik böyledir işte, gelir gider; 11
    Ve kırılır sonra kolun kanadın; 11
    Koşarsın pencereden pencereye 11 (Cahit Sıtkı Tarancı)
    Yukarıdaki dörtlüğü oluşturan bütün dizelerdeki hece sayısı 11′dir. Fakat bütün dizelerde duraklar aynı yerde değildir. Kelimeler ortadan bölünemeyeceğine göre bu dörtlüğü duraksız kâbul etmek zorundayız. Bu durumda yukarıdaki şiir hece ölçüsünün 11′li kalıbıyla ve duraksız olarak yazılmıştır diyebiliriz.
    Öz (saf) Şiir Özellikleri Temsilcileri


    •Saf şiir anlayışı Paul Valery‘nin şiirde dili her şeyin üstünde tutan görüşünden hareketle, Batı edebiyatından Paul Valery,Stephane Mallerme ve Divan şiirinin biçimci yapısından bir hayli etkilenen şairlerimizde (Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı,Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Özdemir Asaf, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ziya Osman Saba) görülen ortak zevk ve anlayışa verilen addır.
    Türk edebiyatında “Saf Şiir” eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar.
    • Sanatın bir form sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır.Bu anlayışla kendilerine özgü özel bir imge düzeni oluştururlar.Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler,dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir.Dilde saflaşma düşüncesi,kendini rahat şiir yazma şeklinde başat öğe olarak gösterir.Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak düşüncesiyle dilin yücelişi paralellik gösterir.
    • Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında kalarak sadece okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi,bu şairleri her türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp müstakil şahsiyetler olarak şiir yazmaya yöneltmiştir.
    • Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel(hayali) ve bireysel yön ağır basar.İçsel ve bireyci bir yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.
    • Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır.Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup;bir şey öğretmeyi değil,musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı,uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil ;duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.
    • Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendini hissettirir.
    • Gizemsellik,simgecilik,bireysellik,ruh,ölüm,masal,rüya,mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.
    Saf (öz) Şiirin Özellikleri -Özet


    •Sanatın form sorunu olduğuna inanan bu şairler için önemli olan iyi ve güzel Şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü özel imge düzeni oluştururlar.
    •Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir.
    •Dilde saflaşma düşüncesi kendini rahat şiir yazma şeklinde başat öğe olarak gösterir.
    •Şiirsel söylemin zirvesine ulaşmak düşüncesiyle dilin yücelişi paralellik gösterir.
    •Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel ve bireysel yön ağır basar .
    •İçsel ve bireysel bir yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.
    •Şiirde biçim endişisesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır.
    •Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendisini hissettirir.
    •Şairlerde sembolizm akımının izleri görülür.
    •Gizemselcilik bireyselcilik,ruh, ölüm ,masal ,mit temaları yoğun olarak işlenir.
    Manzume ve Şiir


    Manzume ve Şiir


    SİTEM
    Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
    Sene 1946
    Mevsim
    Sonbahar
    Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
    Dalları neyleyim
    Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
    Yâryâr
    Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
    Değirmen misali döner başım
    Sevda değil bu bir hışım
    Gel gör beni darmadağın,
    Tel tel çözülüp kalmışım
    Yâryâr
    Canımın çekirdeğinde diken
    Gözümün bebeğinde sitem var ( Bedri Rahmi Eyüboğlu )
    Şiirde, duygu ses akışıyla birlikte verilmiştir. “Yar” sözcüğünün sık tekrarı, -ar ve -ım uyaklarının değişik aralıklarla kullanılması ses akışını sağlamıştır. Sözcüklere yan anlamlar yüklenmiştir. Bireysel duyguların yansıtıldığı bir gerçeklik vardır. Bu gerçeklikte çağrışım ön plandadır. Bu sebeple metin yapı bakımından “şiir” özelliği taşımaktadır.
    Dizeleri cümleler şeklinde yazıp şiiri düz yazıya çevirmeye çalışalım:
    “Önde zeytin ağaçları, arkasında yâr var. Sene 1946, mevsim sonbahar. Önde zeytin ağaçları neyleyim, dalları neyleyim, yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.”
    Görüldüğü gibi ses akışıyla ve çağrışımlarla sağlanan duygu yönü, şiir, düz yazıya çevrilince bozuluyor. Çağrışım yönü güçlü olan şiirlerin düz yazıyla ifade edilmesi zordur ve anlam kaybına sebep olur. Sitem adlı şiirin olay örgüsünü çıkaramayız. Çünkü şiirlerde olaylar değil, olayların karşısındaki bireysel seziş, duyuş ve hayal dile getirilir. Bu şiirde amaç, bireysel duygunun anlatılmasıdır.
    Şiirde, duygu anlatıldığı için soyut yönü ağır basar, çağrışım yönü güçlüdür, anlam çok yönlüdür.


    Manzume ve Manzum Hikâye



    KÜFE (Manzum Hikâye Örneği)
    Beş – on gün oldu ki, mu’tâda inkıyâd ile ben
    Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden.
    Bizim mahalle de İstanbul’un kenarı demek:
    Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!
    Adım başında derin bir buhayre dalgalanır
    Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!
    Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
    Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
    Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
    Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
    - Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
    Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
    O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına,
    Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
    Delilimin koca bir şey takıldı… Baktım ki:
    Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
    Bu bir hamal küfesiymiş… Aceb kimin?
    Derken; On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
    Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
    Tekermeker küfe bitâb düştü ta öteye.
    - Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ
    Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
    O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
    Göründü:
    -Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
    Ne istedin küfeden, yavrum?
    Ağzı yok dili yok,
    Baban sekiz sene kullandı…
    Hem de derdi ki:
    “Çok uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz…”
    Baban gidince demek kaldı, adetâ öksüz!
    Onunla besleyeceksin ananla kardeşini.
    Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?
    Dedim ki ben de:
    - Ayol dinle annenin sözünü!
    Fakat çocuk bana haykırdı, ekşitip yüzünü:
    - Sakallı, yok mu işin.
    Git cehennem ol şuradan?
    Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
    Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti…
    - Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
    Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken…
    - Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben…
    Adın nedir senin oğlum?
    - Hasan
    - Hasan, dinle.
    Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
    Benim de yandı içim anlayınca derdinizi…
    Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
    O bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
    Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kardeşini,
    Yetim bırakmayarak besleyip büyütmelisin.
    - Küfeyle öyle mi?
    - Hay hay! Neden bu söz lâkin?
    Kuzum ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
    Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
    - Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini…
    - Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
    “Hasan, dayım yatı mekteplerinde zabittir;
    Senin de zihnin açık… Söylemiş olaydık bir…
    Koyardı mektebe… Dur söyleyim” demişti hani?
    Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
    Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek;
    Benimse vardı o gün pek çok işlerim görecek;
    Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
    Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
    Mehmet Akif Ersoy
    Kelimeler:
    mu’tâd: Alışkanlık
    buhayre: Göl
    lîsan-ı hâl: Hal dili
    inkıyad: Uymak
    İskandil: Denizin derinliğini ölçmeye yarayan alet
    rükû: Eğilme
    salhurde: Eski, asırlık
    delil: Kılavuz, baston
    zabit: Subay
    * Metinde duygu, ses akışıyla birlikte verilmiştir.
    * Her iki dizede bir değişen redif ve uyaklarla ve a a b b c c … uyak düzeniyle ses akışı sağlanmıştır.
    * Ritim, aruz ölçüsüyle sağlanmıştır.
    * Sözcükler ağırlıklı olarak gerçek anlamıyla kullanılmıştır.
    * Metinde anlatılanlar yaşanması mümkün olan olaylardır. Gerçek ha­yattan yapılan gözlemler bire bir anlatılmıştır.
    Metni düz yazıya çevirelim:
    “Ben on gün önce, alışmış olduğum gibi, sabahleyin evden erkenden çıkıvermiştim. Bizim mahalle, İstanbul’un kenarı demek, sokaklarında yüzme bilmeyerek gezilmez…”
    Görüldüğü gibi metin düz yazı şeklinde anlatılmaya daha uygundur.
    Metnin olay örgüsü:
    1. Şairin mahallede yürümesi
    2. Değneğe küfenin takılması
    3. Hasan ve annesiyle konuşmaları
    4. Hasanın okumak istemesi
    5. Şairin oradan ayrılması
    * Metinde yaşanmış veya yaşanabilecek olaylar anlatıldığı için olay ör­güsünü çıkarabiliriz.
    * Bu metinde amaç, doğal gerçekliği bulunan bir konuyu anlatmaktır. Bu yüzden metnin anlatım yönü güçlü, çağrışım yönü zayıftır.
    * Metinde somut anlamlılık ön plandadır.
    * Bu metin yapı bakımından “manzum hikâye” özelliği gösterir.
    Manzume


    * Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.
    * Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.
    * Estetik kaygı taşımazlar.
    * Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır.
    * Manzum hikâyeler birer manzumedir.
    Manzum Hikâye


    * Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.
    * Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır.
    * Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.
    * Ölçü ve uyağa dikkat edilir.
    * Anlam, alttaki dizelerde devam eder.
    * Karşılıklı konuşmalara yer verilir.
    * Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.
    * Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi’nden sonra girmiştir.
    Manzume ve Şiir Arasındaki Ayırıcı Özellikler


    (“Sitem” ve “Küfe”yi dikkate alınız.)
    * Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz.
    * Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.
    * Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.
    * Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.
    * Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir.
    Şiirde Ahenk


    Şiirde ahengi sağlayan öğeler şunlardır:
    -Ölçü (Hece Ölçüsü, Aruz Ölçüsü)
    -Uyak/Redif/İç uyak
    -Aliterasyon
    -Asonans
    -Ses akışı
    -Vurgu ve tonlama (Söyleyiş tarzı)
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://muhtesimturhan.yetkinblog.com
    Muhtesim
    Admin
    Admin
    Muhtesim


    Ruh HaLi : MiLLi edebiyat Dönemi Sessiz10
    Hangi ülkedensiniz : MiLLi edebiyat Dönemi Turkey-1
    Mesaj Sayısı : 4379
    Nerden : istanbul
    Teşekkür Sayısı : 10146
    Kayıt tarihi : 30/10/08

    DoSt GüLLeRİ
    ŞİİRLERİM: 22

    MiLLi edebiyat Dönemi Empty
    MesajKonu: Geri: MiLLi edebiyat Dönemi   MiLLi edebiyat Dönemi Icon_minitimePtsi Mayıs 27, 2013 11:55 pm

    Şiirde ahenk unsurları nelerdir?


    AHENK UNSURLARI
    1.Şiirde şekil ve muhtevanın ideal uyumudur.
    2.Dizeleri oluşturan kelimelerdeki şiiri oluşturan dizelerdeki seslerin uyumu demektir.
    3.Şiirle düz yazıyı birbirinden en önemli özellik ahenktir.
    4.Ahenk unsurları armoni ve ritm olmak üzere iki başlık altında ele alınır.
    ARMONİ
    1.Ard arda gelen dizelerdeki seslerin uyumu demektir.
    2. Bu uyum birbirine yakın ünlü ve ünsüz seslerin tekrar edilmesiyle sağlanır.

    Aliterasyon: ünsüz seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilir.
    Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
    Canımdan canına nice can aksın ey can
    Asonans: ünlü seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilen armonidir.
    Ayağın sakınarak basma aman sultanım
    Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
    RİTM
    1.Şiirde uyak ve ölçünün ustalıklı kullanılmasıyla elde edilen ahenktir.
    Târik-i gülzâr-ı âlem / mâlik-i mülk-i âdem
    Münkirine mahz-ı mâtem / müminine sûrsun (Itrî)

    Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim
    Gündüzler size kasın verin karanlıkları
    Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim
    Örtün üstüme örtün serin karanlıkları (Necip Fazıl Kısakürek)

    Yukarıdaki birinci şiirde ritim hem iç uyakla hem de aruz ölçüsüyle ikinci şiirde ise ritim hem uyakla hem de hece ölçüsüyle sağlanmıştır.

    MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİ


    Genç Kalemler“, şiir anlayışı konusunda Fecr-i Âti şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü; edebiyatı cedide ve fecriati şairlerinin ferdiyetçi sanat anlayışından bütünüyle ayrılamadı. Nitekim, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten kendilerini alamadılar. Aruzun yerine heceyi getirmeleri, sadece biçim yönünden bir değişiklikti.


    Milli edebiyat dönemi şairleri kendilerini kabul ettirmeğe çalıştıkları yıllarda bile (1911-1917) Servetifünun‘culardan Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin üstat sayılıyor, fecriati şairleri de ünlerini sürdürüyorlardı. Bu arada Mehmed Akif de aynı anlayış ve yapıdaki şiirleriyle büyük ün kazanmıştı. Rübab dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selâhaddin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi v.d.), “Nayiler”adıyla ortaya çıktılar.
    Eski şairlerin şiirlerindeki samimi, lirik ve mistik atmosferi şiirlerinde devam ettirmek istediler; milli geçmişe bağlanarak edebiyatın milli olabileceğini savundular. Bu arada Yahya Kemal ve Yakup Kadri, Nev-Yunanilik adını verdikleri akımda, eski yunan edebiyatını örnek almak yoluna gittiler. Bu atılımlar beklenen sonuçlan doğurmadı.
    Milli edebiyat akımına taraftar olan bazı şairler, milli edebiyat kavramını farklı şekilde yorumluyorlar ve şiirlerini kendi yorumlarına göre yazıyorlardı. 1917′de kurulan Şairler derneği’nde sadece “konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması” konusunda görüş birliğine varıldı.
    Hecenin beş şairi” diye adlandırılan şairler (Halit Fahri [Ozansoy], Enis Behiç[Koryürek], Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya [Ortaç], Faruk Nafiz [Çamlıbel]) bu görüşün yayılmasında ve yerleşmesinde önemli rol oynadılar.
    Milli edebiyat dönemi şairlerinden başlıcaları şunlardır:


    Mehmed Emin (Yurdakul) [1869-1944],
    Ziya Gökalp (1876-1924),
    Ali Canip (Yöntem) [doğ. 1887],
    İbrahim Alâaddin (Gövsa) [1889-1949],
    Yahya Kemal (Beyatlı) [1884-1958],
    Yusuf Ziya (Ortaç) [1895- 1967],
    Orhan Seyfi (Orhon) [doğ. 1890],
    Faruk Nafiz (Çamlıbel) [doğ. 1898],
    Enis Behiç (Koryürek) [1889-1949],
    Kemaleddin Kami (Kamu) [1901-1948],
    Halit Fahri (Ozansoy) [1891-1971],
    Mithat Cemal (Kuntay) [1885-1956],
    Ahmed Hamdi (Tanpınar) (1901-1962],
    Necip Fazıl (Kısakürek) [doğ. 1903],
    Necmeddin Halil (Onan) [1902 -1968],
    Ömer Bedreddin (Uşaklı) [1904-1946],
    İhsan Raif Hanım [1877-1926],
    Şükûfe Nihal (Başar) [doğ. 1896-1973],
    Salih Zeki (Aktay) [1896-1971],
    Ali Mümtaz (Arolat) [1897 -1967],
    Halide Nusret (Zorlutuna) [doğ. 1901].


    Not: Videoyu tam ekran izlemek için video üzerine tıklayınız.

    http://internettv.meb.gov.tr

    Milli Edebiyat Dönemi Hikaye ve Roman


    Daha önceki devirlerde görülen «İslamcılık», «Osmanlıcılık», «Batıcılık» akımlarına, 1911′den sonra ortaya çıkan «Türkçülük» akımının da katılmasıyla, Meşrutiyet devrinde «Osmanlı toplumunda dört siyaset akımı yer almıştır. (Fikir Akımları)


    İslamcılık, «kavmiyyet» (kavimcilik) düşüncesine karşı koyup, bütün İslâm avimlerinden birleşik bir «İslâm birliği», büyük bir İslâm devleti kurma ülküsü idi.
    Osmanlıcılık, çeşitli uluslardan (Türk, Arap, Arnavut, Ermeni, Yunan, Sırp, Bulgar, vb.) birleşik Osmanlı devletinde bir Osmanlı ulusçuluğu kurma ülküsü idi.
    Batıcılık, sürekli yenilgilerle çökmeğe başlayan devleti kurtarmak için, toplumu Doğu uygarlığından Batı uygarlığına geçirme çabası idi.
    Ne var ki, gerek Balkanlarda yaşayan Hıristiyan uluslar (Yunanlar, Bulgar’lar, vb.), gerek hiçbir toprak temeline dayanmayan Hıristiyan azınlıklar (Ermeniler) arasında, önce Rusya’nın, daha sonra da Avrupalıların kışkırtmalarıyla başlayan «ulusçuluk» hareketi, Osmanlıcılık düşüncesinin ve Osmanlı devletinin yıkımını hazırlamış; ayrıca, Müslüman uluslar (Araplar, Arnavut’lar) arasında da uyanan bağımsızlık istekleri, Osmanlıcılık ülküsünden başka İslamcılık ülküsünün de yıkımına yol açmıştır. Öbür yandan, Batıcılık hareketi de, iktisat alanında Batı sermayesine kayıtsız şartsız teslim olma sonucunda, siyaset alanında devleti bir Batı uyduluğu haline getirmiştir ki, bu da, İmparatorluğun yıkımını hızlandıran başlıca nedenlerden biri olmuştur.
    İşte bu devirde (Meşrutiyet devrinde), İmparatorluk içindeki çeşitli ulusların kendi benliklerine dönme eğilimi karşısında, kimi aydınlar, devletin çeşitli uluslara degıl, «millet-i hâkime» (egemen ulus) diye adlandırılan asıl sahibine, yani Türk halkına dayanması gerektiği düşüncesine ulaşmışlardır. Bu düşünce, aydının halka yönelmesine yol açmış ve «halka doğru» diye adlandırılan bu davranışın doğurduğu ulusçuluk akımına o devirde «Türkçülük» adı verilmiştir. Toplumsal devrimler yapmak için Türk halkına ulaşma amacını güden «halka doğru» hareketi, «Türkçülük» adını aldıktan sonra, kimi İstanbul aydınları arasında, halılar, çiniler, ibrikler, mangallar, çubuklar, tespihler, vb. ile döşenmiş evlerde oturma anlamında yorumlanarak, bir «gelenekçilik» hâline sokulmuş, böylece, asıl amacından tam ters bir yöne çevrilmiş; bir süre sonra, bu Osmanlı gelenekçiliği ile de yetinilmeyerek -biraz da Rusya göçmeni Türk’lerin etkisiyle- bütün Asya Türk’lerini içine alan büyük bir «Turan» devleti kurma hayaline ulaşılmış; böylece, «halka doğru» hareketi, Türkiye Türk’lerini çağcıl (modern), demokratik bir ulus haline getirme yolundan saparak, «Turancılık» kılığına girmiştir.
    Siyaset alanındaki bu «halka doğru» hareketi, edebiyatta «ulusal kaynaklara dönme» düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. «Ulusal kaynaklara dönme» sözü, dilde sadeleşme, yerli hayatı yansıtma, şiirde aruz Ölçeği (vezni) yerine hece ölçeğini kullanma ve Halk edebiyatı nazım biçimlerinden yararlanma anlamında kullanılmış; bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyata da «Milli Edebiyat» (ulusal edebiyat) adı verilmiştir.
    Edebiyatımızın bu dönemi, «Meşrutiyet» (1911-1918) ve «Mütareke» (1919-1922) devirlerini içine alır. Meşrutiyet devrinde yetişen sanatçılar genellikle 1880 kuşağı,Mütareke devrinde yetişen sanatçılar da genellikle 1890 kuşağıdır.
    «Millî Edebiyat» Hikâye ve Romanlarının özellikleri:


    1 – Bu devir hikâye ve romanlarının en önemli özelliği «sade dil» ile yazılmış olmalarıdır.
    «Halka doğru» gitmek isteyen aydının halkla anlaşma ve aradaki uçurumu doldurma çabası, ortaya ilk olarak «dil» sorununu çıkarmıştır. Böylece, tâ Tanzimat edebiyatından beri zaman zaman üzerinde durulup da bir türlü gerçekleştirilemeyen ve Şinasi‘nin deyişiyle «bütün halkın kolaylıkla anlayabileceği yolda» yazma, yani konuşma dilini yazı dili yapma dâvası bu devirde kesin clarak benimsenmiştir. Bu dâva, Selanik’te Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalptarafından çıkarılan Genç Kalemler (Nisan 1911) dergisinde «Yeni Lisan» adıyla ileriye sürülmüş ve «millî edebiyat»m «millî lisan »dan doğabileceği görüşü savunulmuştur. Yalnız sözde kalmayıp başarılı örneklerle de desteklenen bu hareket kısa bir zamanda tutunmuş ve bütün XX. yüzyıl Türk edebiyatının ayırıcı niteliği olmuştur. Bu bakımdan, 1911 yılını «Millî Edebiyat» akımının olduğu kadar XX. yüzyıl Türk edebiyatının da başlangıç tarihi olarak kabul ediyoruz.
    2 – «Millî Edebiyat» akımının hikâye ve roman alanındaki en önemli özelliklerinden biri de, «memleket edebiyatı» çığırının başarılı ilk örneklerinin verilmiş olmasıdır. Daha önceki Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde hapsedilmesine, yazarların memleket sorunlarına kapalı durmasına karşılık, bu devirde, «halka doğru» hareketinin bir sonucu olarak, bütün sanat eserleri, özellikle hikâye ve roman, yurdun her köşesine açık tutulmuş ve her tabakadan halkın hayatı konu olarak ele alınmıştır.
    3 - Gözleme dayanan bu davranışın bir sonucu olarak, çoğu yazarlar Realizm(Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refit Halit, Reşat Nuri, Memduh Şevket, vb.), hattâ kimileri Natüralizm (Selâhattin Enis, kimi hikayeleriyle F.Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, vb.) ilkelerini benimsemişlerdir.
    Bu arada şu noktayı da belirtmek gerekir: Sanatçının devlet tarafından korunması geleneğinin hâlâ sürdüğü bu devirle, Cumhuriyet devrinin ilk döneminde, sanatçılar, hükümetin hoşuna gitmeyecek gerçeklere değinmekten kaçınmışlar, bir çeşit «tatlı su gerçekçiliği» ile yetinmişlerdir. Memleketin ve köyün acı gerçeğine arada bir değinme eğilimi gösteren bir yazarımız (Memduh Şevket Esendal) uzun yıllar eserlerini yayımlamamış, hayatının son yıllarında yayımlamağa başladığı zaman da adını açıklamaktan kaçınmış; köyün sefaletine eğilen ve aydınla köylü arasındaki manevî uçurumu tema olarak ele alan başka bir yazarımızın o alandaki tek eseri (Yakup Kadri: Yaban) siyaset çevrelerinde iyi karşılanmamış; bir başka yazarımız da, memleketimizde yüzyıllar boyunca özel çıkarları maskelemek için uygulanagelen din sömürücülüğü olayını işlemişse de (Reşat Nuri: Yeşil Gece) -belki de kulağı büküldüğü için- bir daha öyle tellere-basmamış, hattâ savaş aleyhtarı bir temayı işlediği söylenen Mehmetçik romanını tamamlamaktan vazgeçmiş, eğer tamamladıysa yayımlamamıştır.


    (Yurdun toplumsal gerçeklerini cesaretle ele alma işi, sanatçının devletçe korunması geleneğinin bırakıldığı devirde -******‘ün ölümünden sonra- yaygın bir akım halini almış, devlete değil, okuyucuya dayanan Cumhuriyet kuşağının çabalarıyle edebiyata mal edilmiştir. )
    4 - Gözleme önem vermenin bir sonucu olarak, Meşrutiyet devrinin Turancılık (Halide Edip: Yeni Turan; Müfide Ferit: Aydemir), Türkçülük (Ulusçuluk), Osmanlıcılık (Ömer Seyfettin: Eshâb-ı Kehfimiz, Kırmızı Bayraklar, vb.), İslamcılık (Reşat Nuri: Yeşil Gece), Batıcılık (Yakup Kadri: Kiralık Konak; Reşat Nuri: Yaprak Dökümü;Peyami Safa: Fatih-Harbiye), kimi eserlerde tema olarak ele alınmıştır.
    5 - Kimi sanatçılar realist yöntemden yararlanmakla birlikte, toplumsal olayları dahi bireysel bunalımlar açısından ele alıp ruh çözümlemelerine önem vermişler (Peyami Safa), kimileri de Osmanlı toplumunun yıkılış çağındaki üst kat insanlarının kaygısız yaşayışlarının özlemini anılar çerçevesi içinde, yine bireysel açıdan ve Proust yöntemiyle işlemişlerdir (Abdülhak Şinasi).
    6 - Kimi sanatçılar da Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, kimi hikayeleriyle F. Celâlettin).
    7 - Parti kavgalarının kızıştığı Meşrutiyet ve Mütareke devirlerinde okuyucunun mizaha ve toplumsal yergiye düşkünlük göstermesi, o dönemde birçok mizah dergisinin çıkmasına, bunun sonucu olarak da, o hava içinde yetişen birçok yazarın (Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman Cemal, Reşat Nuri, Mahmut Yesari, kimi hikayeleriyle F. Celâlettin) mizaha eğilim göstermesine yol açmıştır.
    8- Bu dönemde, hikâye ve romanlarımızda teknik gelişmiş, hattâ birtakım yeni denemelere dahi girişilmiştir (Ömer Seyfettin: Efruz Bey; Refik Halit: İstanbul’un İçyüzü).
    «Millî Edebiyat» Hikâye ve Roman Yazarlarının Başlıcaları Şunlardır:


    1.Ömer Seyfettin
    2. Halide Edib Adıvar
    3. Yakup Kadri Karaosmanoğlu
    4. Refik Halit Karay
    5. Ercüment Ekrem Talu
    6. Selâhattin Enis (Atabeyoğlu)
    7. Osman Cemal Kaygılı
    8. Fahri Celâlettin (Göktulga)
    9. Reşat Nuri Güntekin
    10. Peyami Safa
    Bunların bir bölüğü (1-6) Meşrutiyet devrinde, bir bölüğü de (7-10) Birinci Dünya Savaşı sonlarında ve Mütareke devrinde sanat hayatına atılmış, hepsi de Cumhuriyet devrinde çalışmalarını sürdürmüş ve ünlerinin doruğuna ulaşmışlardır.
    Bu Devrin Öbür Hikâye ve Roman Yazarları:


    11. Memduh Şevket Esendal
    12. Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)
    13. Mithat Cemal Kuntay
    14. Sermet Muhtar Alus
    15. Abdülhak Şinasi Hisar
    16. Mahmut Yesari
    Bunlar, kendi çağlarında edebiyatın eleştiri, fıkra, makale, oyun, şiir, vb. gibi başka dallarında yazı hayatına atılmış, hikâye ve roman türündeki eserleriniCumhuriyet devrinde vermişlerse de, üslup, dil ve sanat anlayışı bakımından Cumhuriyetten önceki devire bağlı kaldıklarından, o devrin sanat akımı içinde ele alınmışlardır.
    Başka Hikâye ve Roman Yazarları:


    Yukarda anılanlar dışında, bu dönemde hikâye ve roman alanında eser veren birtakım yazarlar daha yetişmiştir. Üzerlerinde durmayı gerekli görmediğimiz bu yazarların başlıcalan şunlardır: Aka Gündüz, Raif Necdet Kestelli, Müfide Ferit Tek, Selâmi İzzet Sedes, Suat Derviş, vb…
    (Kaynak:Cevdet Kudret-Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman)
    MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU


    Bu dönemde özel tiyatroların yanında Darülbedâyi’nin kuruluşu (1914), tiyatronun gelişmesi açısından önemli bir aşamadır. Darülbedâyi (Güzel Sanatlar Okulu); sanatçı yetiştirecek, tiyatro eğitimi verecek, tiyatroyu okullaştıracak bir kurumdur. Bu kurumun başına Fransız tiyatrosunun ünlü rejisörlerinden Andre Antoine (Andre Antuvan) getirilir. Burada okuma, telâffuz, dram, dans, edebiyat gibi dersler verilir, önemli tiyatro adamları yetiştirilir.
    Ünlü tiyatro adamımız Muhsin Ertuğrul da Darülbedâyi’de öğretmenlik yapar. Daha sonra (1927-1928) Darülbedâyi’nin başına getirilir ve çağdaş tiyatronun kurulmasına büyük katkıları olur. Bu döneme kadar kadın oyuncular azınlıklardan seçilmekteydi. İlk defa Müslüman kadın oyuncu Afife Jale’nin sahneye çıkmasıyla Müslüman kadınlara da sahne yolu açılmıştır.
    Millî Edebiyat döneminde Türkçülük akımı, tiyatroda daha fazla hissedilir. Ancak savaş yıllarıdır. Ekonomik sorunlar, karamsarlık, yılgınlık da vardır. Bunlar tiyatroya da yansır. Siyasal ve belgesel nitelikli oyunlar, istibdat dönemi eleştirileri, saray yaşamı, sosyal dramlar ve aile dramları tiyatroda ilgi görür. Yakın tarih, Türk dünyası idealleri tiyatro eserlerine konu olur.
    İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci, Musahipzade Celâl, bu dönemde sadece tiyatroyla uğraşan yazarlardır. Ayrıca Aka Gündüz, Reşat Nuri Güntekin, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Mithat Cemal Kuntay, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar, Raif Necdet gibi yazarlar da tiyatro eserleri yazmışlardır.
    1839-1923 Dönemi TÜRK TİYATROSU


    Çağdaş Türk tiyatrosuna ilk öneli adım 1860′ta yapılan Gedikpaşa Tiyatrosu’yla atılmıştır. 1861′de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868′de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve Türkçe oyunlara yöneldi. 1870′te Sadrazam Ali Paşa’nın İstanbul’un çeşitli bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koşuluyla kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop’un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman Türk oyuncularda yetişti. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmed Fehim’dir. Osmanlı Tiyatrosu’nda Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Abdülhak Hamid,Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü şair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik Paşa‘nın usta işi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelendi. Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alışması oldu. Bu arada padişahlarda tiyatroya büyük ilgi gösteriyordu. Abdülmecid 1858′de Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu, tiyatroya baskı ve sansür koymasıyla ünlü Abdülhamid de 1889′da Yıldız Sarayı’nın bahçesinde yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu yaptırdı.
    Türkiye’de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik Paşa’nın Moliere uyarlamalarına ağırlık veren Tomas Fasulyeciyan’ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde halk tiyatrosu sanatçılarının tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliştirdiği görüldü. Batı tiyatrosunun konukları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun tiplerini ve oyunculuk biçimini birleştiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat, bir anlamda ortaoyunun sahne üstüne çıkarılmış biçimiydi.Ortaoyunu ustalarından Kavuklu Hamdi’nin önderliğinde 1875′te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet’in ilk yıllarına değin yaygın bir biçimde yaşadı. Ayrılmaz öğesi olan kantoyla birlikte İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde ramazan ayında şenlenen Direklerarası’nın başlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü. Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluşturulması yolunda ilk adım ise 1914′te Darülbedayi’nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın sanatçı olan Afife Jale’de sahneye ilk kez 1920′de Darülbedayi’de çıktı. Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aşaması döneminde oyun yazarlığında patlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo’nun ,Shakespeare’nin, Moliere’nin oyunlarıyla yabancı melodramlar oldu. Bu bakımdan Türk dram sanatının İbrahim Şinasi‘nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu olan Şair Evlenmesi’yle (1860) başladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistresi’ydi (1873). Meşrutiyet’ten sonra da özgürlük konusunu işleyen romantik tarihsel oyunlar ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardı. Bu dönemde yazılmış yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların başında Ahmed Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal’in Batı’nın töre komedisi geleniği içinde Osmanlı toplumunu eleştirdiği oyunlar gelir.
    MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI


    * Osmanlıcılık fikrinin iflasından sonra artık Türkçülük akımı yükselen değer olmaya başlamıştır.
    * 1911′da Selanik’te çıkarılmaya başlanan “Genç Kalem“Dergisi etrafında bir araya gelen Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp gibi aydınlar Milli Edebiyatın oluşumunu başlatmışlardır.
    * Daha sonra İstanbul’da Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocağı dergileri yayınlanmıştır.
    * Dil sade olmalıdır.
    * Dildeki yabancı kelimeler atılmalı; ancak Türkçeye yerleşmiş kelimeler Türkçe gibi kullanılmaya devam edilmelidir.
    * İstanbul Türkçesi esas kabul edilmelidir.
    * Şiirde hece ölçüsü kullanılmalı.
    * Edebiyat toplumun hizmetinde olmalı.
    * Milletin dertleri, sevinçleri esas alınmalı.
    * Roman ve hikâye teknik açıdan kuvvetlenmiştir.

    Fikir Akımları Slaytı/Sunusu:19.yy da Osmanlı Dağılması üzerine Ortaya Atılan Fikir Akımları:Osmanlıcılık,İslamcılık,Batıcılık,Türkçülük
    II. Meşrutiyet’ten sonra başlayan ulusçuluk akımı her alanda olduğu gibi edebiyatta da kendisini göstermiş ve “Milli Edebiyat” akımı ile ulusal kaynaklara dönülme ilkesini benimsemiştir. 1911′de Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in yayımladıkları ” Genç Kalemler” dergisiyle başlayan akım, kısa sürede değişik sanat anlayışlarını savunan sanatçılar tarafından da benimsenmiştir. Sade ve arı bir Türkçe ile yazılan eserler yurt sorunları ve ulusal değerleri ortaya çıkarma amacını gütmüşlerdir. Özellikle öykü ve roman alanında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karaybu akımın en güzel örneklerini vermişlerdir. Bu dönemde ayrıca milli edebiyat kavramı altında toplanan fakat dünya görüşleri ve şiir anlayışları farklı olan şairler de yetişmiştir. Nitekim şiirlerini akımın temel özelliği olan hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü ile yazan Türk İstiklal Marşı‘nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, gerçekçi bir tutumla toplumsal konulara yönelmiş; temelde Osmanlıcı ve gelenekçi kabul edilen Yahya Kemal Beyatlı, yeni-klasik bir şiir geliştirmiş; egemen ideolojilerin dışında kalan Ahmet Haşim ise izlenimci ve simgeci bir anlayışla “Saf Şiir“i savunmuştur.
    Milli Edebiyat Akımı Türk edebiyatında toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren, sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden edebiyat akımı (1911-1923). 1860′tan sonra benimsenen ve Abdülhamid II tarafından da desteklenen ” Osmanlıcılık” ideolojisi, Balkan savaşından sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetti.


    1908′den sonra Müslüman toplumları birleştirmek ve kalkındırmak, Hıristiyan devletleri karşısında bir denge unsuru durumuna getirmek amacını güden “İslamcılık” ideolojisinin yanında, önce edebiyat ve fikir adamlarınca ortaya atılan, sonradan siyasi nitelik kazanan milliyetçilik akımı da gelişme gösterdi.
    Milliyetçilik hareketi, kısa bir süre sonra ” Türkçülük” adı altında, dernek ve yayın organlarının (Türk Derneği, Türk Yurdu ve aynı adlarla çıkardıkları dergiler) kurulmasıyla siyasi yönden teşkilât kurmağa başladı. Türk Yurdu derneği, bir yıl sonra (1912) yerini Türk Ocağı’na bıraktı.
    Yayımı 1913′te başlayan Halka Doğru dergisi, halkın toplumsal seviyesine inmeyi amaç edindi. İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan ittihat ve Terakki cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul üniversitesinde verdiği sosyoloji dersleriyle, hem milliyetçilik ilkelerinin aydınlarca benimsenmesinde, hem de milli bir edebiyatın yaratılmasında başlıca etken oldu.
    Selanik’te, Ömer Seyfeddin, Âkil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriati’cilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, milliyetçilik akımı edebiyat alanına girdi. Genç Kalemler dergisi ilk olarak “milli edebiyat” deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini de üstüne aldı. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesjyle ise başladılar.
    Dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler tespit ettikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların, Türk halkının hayatına yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. “Hikâye, roman vetiyatro, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır” ilkesini benimsediler. Milli edebiyat temsilcilerinin edebiyat ve özellikle dil anlayışları, servetifünun’cular ve fecriati’ciler büyük tepki uyandırdı.


    Mehmed Rauf, Halid Ziya, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzade Mehmed Fuad‘ın itirazları şunlardı: “Yeni dil ancak bilim dili olabilir, sanat eserleri milletlerarasıdır, bu bakımdan edebiyat da milli olamaz,Genç Kalemler‘in milli edebiyat anlayışı ırki bir nitelik taşımaktadır v.d.”. Genç Kalemler dergisinde bu itirazlara karşı devamlı yazılar çıkıyordu. Bu karşılıklı tartışmaların yapıldığı sırada fecriati’cilerden Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, Genç Kalemler’in yeni dil konusundaki görüşünü benimsediklerini bildirdiler.
    Genç Kalemler dergisi kapandıktan (eylül 1912) sonra yazarlarının birçoğu İstanbul’a geldiler, Türk Yurdu ve öteki milliyetçi dergilerde yazmağa başladılar. Milli edebiyat akımına karşı çıkanların ve yeni yetişen gençlerin de katılmasıyla grup genişledi ve etki alanları da aynı oranda büyüdü. Türkiye’de cumhuriyet ilân edilirken milli edebiyat akımı temsilcilerinin büyük çabalarıyla, bazı yazarların (Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Ali Kemal) şiddetle karşı koymalarına rağmen, konuşma dili edebiyat dili olarak yaygınlaştı.
    MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ DİL VE ÜSLÛP


    Genç Kalemler” dergisi yazarları, milli bir edebiyatın, dilin millileştirilmesiyle yaratılacağına inanmışlardı.
    Edebiyatı cedide‘cileri ve fecriati‘cileri, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan bir dili (Osmanlıca) kullandıkları gerekçesiyle suçladılar, “Yeni lisan” adını verdikleri davalarını gerçekleştirmeğe çalıştılar. Bu konudaki başlıca amaçları şunlardı:

    1. Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması;
    2. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar Türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi;
    3. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe telaffuzlarına göre yazılması;
    4. Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi;
    5. Öteki Türk lehçelerinden kelime alınması;
    6. Konuşmada, İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi.
    Kaynak:http://internettv.meb.gov.tr
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://muhtesimturhan.yetkinblog.com
     
    MiLLi edebiyat Dönemi
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -
    » NEDEN ERGENLİK DÖNEMİ PROBLEMLER VE ÇATIŞMALAR DÖNEMİ OLARAK YAŞANIR
    » A MiLLi Takım
    » MiLLi PortakaL
    » Milli Gururumuz Almitu
    » Milli maç yayınlarında şok karar

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap verebilirsiniz
    .Sözüm Ona. :: DERS KONULARI VE ÖDEVLER-
    Yeni Başlık Gönder   Cevap GönderBuraya geçin: