Ruh HaLi : Hangi ülkedensiniz : Mesaj Sayısı : 127 Teşekkür Sayısı : 318 Kayıt tarihi : 29/04/10
Konu: Aşk da Allah'tan... mülk gibi. Salı Haz. 01, 2010 10:30 pm
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla.Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.Sözün yaradılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi. Adem, ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?Mülk gibi söz de, ne senin ne benim. Cümle gibi aşk da ne senin ne benim. Söz de, aşk da,ne benim ne senin.Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,mayıs gülü,ışıklı nisan yağmurune kadar Allah’tansa,mülk gibi söz de ve aşk daO’ndan.“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsa da,beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.Değil mi ki her şey O’ndan,gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.insan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığa yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir:Bir çiçeği, bir kuşu,denizi, yağmuru,gökyüzünü, yazıyı,yazıyı yazanı, kalemi tutanı, bir yaratılmışı hasılı.Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhâd’ı, Züleyha Yûsuf’usevdiğini zannedebilir.Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?Her aşk O’na çıkar sonunda, O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir, bilmese de bu böyledir.Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek. İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok. Şans sözcüğü yok lügatlarde bundan böyle, O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.Küçük bir biliş farkı.Mülk gibi aşk da Allah’tan.Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O.Tenin de O, canın da O, cismin de O.Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.Sevginin yanılgısı yok. Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.Züleyha ki Yûsuf’u sevdi, ibtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi. Sonra aşkın kaynağını bildi, Yûsuf’u değil, Yûsuf’ta tecella eden nuru sevdiğini fark etti. Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti, önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha suretinde tecellâ ettiğini fark etti. Biri suretten nura yükselirken diğeri nurun surette tecellâ ettiğini idrak etti.işte bütün hikâye: Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu, Yakub mu, Züleyha mı? Zindan kimin kaderi, Yûsuf’un mu, Yakub’un mu, yoksa Züleyha’nın mı? Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında. Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir.Söylenmemiş Mesnevi kalmadı yer yüzünde. Her Yûsuf u Züleyha, bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu nasıl mazmun, diyor ya, kalbi dipsiz derinliklerde çoğalan Fuzuli, Farsça Divan’ının önsözünde, yani ki Mukaddime sinde. Hiç kullanılmamış, diye kaldırıp atıyor ya bir imgeyi uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yerde. Sonra aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yerde, bu kez, bu nasıl mazmun, diye yırtıyor ya kullanılmış olan bir başka mazmunu. Hem bilinen hem bilinmeyen, hem kullanılmış bir imge hem kullanılmamış bir imge; böyle olmalı ki sözün hükmü tamam olsun. Eski zincire bağlanan bir halka, ama yeni, böyle olsun ki zincir kuvvetli olsun.Her Yûsuf u Züleyha bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu da öyle. Ayna aynı, kitap farklı.Şiir:bu kez. birkaç kitap yine aynı ayna ve birkaç ruh hepsinin içinde mevcûd Züleyha’nın acısı acının Züleyha’sı
Misafir Misafir
Konu: Geri: Aşk da Allah'tan... mülk gibi. Çarş. Haz. 02, 2010 12:12 am
Allah’tansa,mülk gibi söz de ve aşk daO’ndan.“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsa da,beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.Değil mi ki her şey O’ndan,gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.insan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığa yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. ÇOK GÜZEL EMEĞİNE SAĞLIK CNM
ela-gözlüm Yeni ÜyE
Ruh HaLi : Hangi ülkedensiniz : Mesaj Sayısı : 127 Teşekkür Sayısı : 318 Kayıt tarihi : 29/04/10
Konu: Geri: Aşk da Allah'tan... mülk gibi. Paz Haz. 06, 2010 12:18 am