'Alex ciklet çiğniyorsa, kazandık!'Daiane de Souza sadece bir futbolcu eşi değil. Taraftar. Fenerbahçelilerin sevincinden güç aldıkları ‘yenge’.
google_protectAndRun("render_ads.js::google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);
REKLAM
google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);
'Alex ciklet çiğniyorsa, kazandık!'
KÜFÜR DE EDERİM!
Daiane de Souza sadece bir futbolcu eşi değil. Taraftar. Fenerbahçelilerin sevincinden güç aldıkları ‘yenge’. Alex’in her anında yanında olan Daiane, eşinin sahadaki hatalarını affetmiyor. “O golü nasıl kaçırdın?” diye kızıyor
Tüfek icad olmuş, mertlik bozulmuş olabilir vakt-i zamanında... Güne uyarlanmışı; kamera icad olmuş, maça gelen kadınları süsler sarmış olabilir... Maça gelirken her zamankinden fazla bir özen, “Ah şu kamera bana değerse iyi görüneyim. Kendim için istiyorsam namerdim, derdim takımımı pek güzel temsil etmek” cümleleri, niyet iyiyse inandırıcı olabilir!!!
Saracoğlu tribünlerinde bazen süslü bazen sade ama her anında fazlasıyla sahici bir kadın var. Locasında kıpır kıpır... (Bedava mı sandın/para vidim aldım!) Babadan Fenerbahçelilerin, ‘Fenerbahçe tepeden bakmaz, kucaklar, herkesi temsil eder, fabrikatörü ve işçiyi, kulüp başkanının kızını ve emekçiyi, ideal gökkuşağı’ tarifinde Daiane Yenge... Her maçta var. Yedek kulübesine hiç düşmedi. Hep ilk onbirde olacak. Fazlasıyla hak etti. Bugün, tribündeki de Souzaaaa... Daiaaneee!
Fenerbahçe taraftarının gözünde Daiane çok kıymetli bir yerde. Alex locaya koşarken, başlangıçta Lacivert Tribün’deki taraftarlar üstüne alınıyordu. “Bize geliyor galiba” diye. Sonra anladık ki sevgilisine koşuyor. Ama hiç fark etmez, orada bir bütünleşme var. Daiane hakikaten bir futbolcu eşi değil, bilmem kaç tane Fenerbahçe taraftarı için. O, Daiane de Souza. Kendi başına çok sevgi kazanmış biri. Çünkü onda bu sıcaklık var. Yenilirsek ağlayacağına, kazanırsak güldüğüne inanılıyor. (Gülüşmeler, öpüşmeler)
Beni kelimesiz bıraktınız şu an. Ben kendim olmaya, doğal olmaya çalışıyorum. Ailemden böyle gördüm. Ortamına göre davranmasını, giyinmesini, tavır takınmasını bilen bir insanım. Ama tüm bunları yaparken, hiçbir zaman doğallıktan uzaklaşmadım. Tribünde sevincimi ve üzüntümü gösterirken, “İnsanlar beni fark etsin, kameralar beni çeksin” diye bir düşüncem olmadı. Sadece kendi anımı yaşıyorum, ben oluyorum. Bu da insanların bir şekilde ilgisini çekiyor, diye düşünüyorum.
Bundan eminim. Herkes nasıl tribünde “Aleeex” diye bağırıyorsa, aynı heyecanla katılıyorsun.
Ben futbolu sevdiğim için maça gidiyorum. Eşim sahada olduğu için gitmiyorum. Her futbolcunun eşi futbolu sevmez. Bana yazılmış bir şey bu. Hem futbolu seviyorum, hem eşim futbolcu, hem de içinde bulunmaktan çok büyük bir mutluluk duyduğum bir yerdeyim. Alex’in kariyerinin büyük, en önemli kısmı burada geçti ve geçiyor. Klişe gibi gelecek ama inanın öyle değil.
İnsanlar özellikle bizi çok bağrına bastı, bu en büyük kazançtır. Bizim bu insanlara karşı bir borcumuz oluştu. Gerek benim, gerekse Alex’in. Bu yüzden ben maça giderken, bir zorunluluk diye, eşim orada olduğu için gitmiyorum. Ben oraya taraftar olarak gidiyorum. Tuttuğum takım Fenerbahçe ve onu desteklemeye gidiyorum. Tabii duygularım biraz daha değişik oluyor. Çünkü hem tuttuğum takım sahada, hem takımın önemli parçalardan biri benim eşim. O yüzden farklı bir heyecan oluyor. Duygularımı çift yaşıyorum diyebilirim.
“TÜRK’ÜZ DİYEBİLİRİZ”
Galatasaray maçındaki karı-koca performansınız birbiriyle yarışır! Süperdiniz. Alex bir kriter oldu. Fenerbahçe’nin, en kıymetli... yabancı demeye dilim varmıyor, değil çünkü!
Biz de kendimizi yabancı hissetmiyoruz burada. Türkçe’yi biraz daha iyi konuşabilsek aslında Türk’üz diyebiliriz. (Gülüşmeler)
Alex, performansının kötü olduğu bir maçtan sonra eve geldiğinde fırça atıyor musun? İçimiz rahat olabilir mi? (Gülüşmeler)
Duruma göre değişir. Takım halinde kötü oynarlarsa söyleyecek bir şey yok. Eleştiremezsiniz, çünkü o sadece bir kişi. Ama bazen bizim bilmediğimiz takım içi faktörler oluyor ya da bireysel faktörler oluyor.
Ama Alex o kadar fedakâr bir insan ki, bazen ağrıları olmasına rağmen hocasıyla konuşup sahada olmak istiyor. Bu tip zamanlarda belki kötü oynayabiliyor. Ama takımına yardımcı olmak istiyor. Bu tip durumlarda bir şey söyleyemiyorum elbette. Nadiren Alex kötü oynar. O zaman eve geldiğinde elbette kötü oynadığını açıkça söylüyorum. “Şurada pas vermeliydin” gibi kendi çapımda eleştiriler yapıyorum.
TRİBÜNDEN MESAJ
Ben maça taraftar olarak gidiyorum. Gittiğim zaman küfürümü de ediyorum, her türlü tezahüratımı da yapıyorum. Eşime de küfrediyorum bazen, hak ettiği zamanlar da. (Gülüşmeler) Son maçta mesela golü kaçırdığı zaman eve geldim ve “O golü nasıl kaçırdın?” diye kızdım. Alex, her zaman futbol hakkında benim fikirlerimi öğrenmek istiyor. Sebebini bilmediğim bir şekilde.
Hatta en son Kayseri maçında, Alex gitti Kayseri’ye fakat oynamadı ya. Maç sırasında oyun devam ederken bana mesajlar attı durdu. “Ne düşünüyorsun? Maç nasıl gidiyor? Şunu gördün mü? Şu nasıl oynuyor sence?” diye sürekli fikrimi öğrenmek için bir çaba halinde.
“Uğurunai nandığımız şey çalışmaktır”
Alex’in oynamadığı bir gece, evde neler yaşanıyor?
Aslında Alex çok sakin bir insandır. Oynamadığı ve maçı televizyondan izlediği zamanlarda, maç başlayana kadar sakinliğini koruyor. Fakat maç başladığından itibaren Alex’in yine sessiz ama heyecanlı dakikaları başlıyor. Ben o zamanlar onu bir yorumcuya benzetiyorum. Çünkü sürekli bir eleştiri halinde. Sürekli, “Topu şuraya at”, “Şunu görmüyor musun?” diye sesini oraya duyurmaya çalışıyor. O anda sahada olmak istediği için, kendini böyle rahatlatıyor.
Oturup dua etmesi çok etkileyici!
Maçtan önce ne konuştuğunu, ne dua ettiğini açıkçası bilmiyorum. Çünkü Alex’e özel. Sorduğumda, sadece koruma ve bol şans istediğini, herkes adına hayırlı, güzel bir maç olmasını isteğini söyledi. Net olarak şunu söyleyebilirim ki, Alex inancı çok fazla olan bir insan. Bu inancında ne kadar dürüst olduğunu saha içinde zaten gösteriyor. Maçlardan önceki duayı her sabah kalktığında eder. O zaman yere oturmuyor tabii, yataktayken duasını ediyor. Her gün aynı kalkar. Bana ve çocuklara, “Günaydın” der, elini yüzünü yıkar, yatağa oturur, duasını eder ve gününe devam eder.
Bilimsel bir soru sormak istiyorum. Maça gitmeden önce Alex’in ve senin bir uğurunuz var mı?
Bizim uğur getirdiğine inandığımız herhangi bir şey yok. Uğuruna inandığımız şey çalışmaktır. Biz çalıştığımız sürece korunacağımıza, çalıştığımız sürece başarılı olacağımıza inanan insanlarız. O yüzden de başka bir şey yapmaya ihtiyaç duymuyoruz.
Çocuklar maça geliyorlar. Ne anlıyorlar çok merak ediyorum?
Maria, maçları anlıyor artık. Bizim beklediğimizden çok daha fazla ilgi gösteriyor. Özellikle babasının oynadığı maçlara. Asıl ilginç olan Antonia. Aslında çok fazla bir şey anlamıyor. Fakat ne zaman sarıyla laciverdi yan yana görse, “Babanın maçı, babanın maçı” diye bağırmaya başlıyor. En son 3-1 kazandığımız Galatasaray maçına onu götürmedik. O evde televizyondan maçı takip etti, bakıcılarla birlikte. Gol sevincinde televizyonda bizi görmüş ve bağırmaya başlamış, “Beni hemen maça götürün” diye.
“Damarları çıkıyorsa tamamdır”
Taraftarın inandığı bir şey var. Takım çıkıyor sahaya. “Alex ciklet çiğniyorsa, kazandık” diyorlar. Bunu biliyor muydun? (Gülüşmeler)
Biliyorum. Çok da güzel çiğner! Damarları da çıkar! Aslında bunun bir açıklaması yok gibi bir şey. Ama güzel bir yorum olduğunu söyleyebilirim. Çünkü o anda ben hissedebiliyorum eşi olarak. Dişleriyle sakızı çiğnediği anda boynundan damarları çıkarak, tamamdır. O anda bir şeyler yaşıyor kafasında. Maçı oynamaya başlıyor aslında, daha düdük çalmadan. Açıklaması yok. Taraftara moral veriyorsa, ne mutlu!
milliyet-cadde