Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 50 Nerden : istanbul Teşekkür Sayısı : 397 Kayıt tarihi : 21/12/08
Konu: Kadın, yasak zevklerin aracı mı? Çarş. Mayıs 27, 2009 1:16 am
Kadın, yasak zevklerin aracı mı?
“Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldırım hızıyla geçen ömrünüzü zevk ve safa ile geçirin. İman, ahiret, ibadet, helal, haram, ölüm gibi size sorumluluğunuzu hatırlatacak ve zevklerinizi kısıtlayacak kavramları düşünmeyin. Siz bir kelebek kadar hür ve kayıtsız olmalısınız.”
Yukarıdaki ifadeler bir hayat felsefesidir ve adına hedonizm denir. Dilimizde “hazcılık” veya “zevkçilik” diye ifade edilebilir. Kökleri Eski Yunan’a kadar gider. Günümüzde pek çok insan bu felsefeyi savunuyor ve hayata sadece zevk gözlüğüyle bakıyor.
Şunu unutmayalım ki zevk, gaye olursa, aile zayıflar. Çünkü toplumun çekirdeği olan aile, ancak fedakârlıklarla ayakta durabilir. Kadını, “yasak zevklerin aracı” kabul eden zihniyet, şefkat kahramanı anayı tanımaz. Onlara göre çocuk ise, keyif aracı olan parayı paylaşarak azaltan düşmandır; doğmadan öldürülmelidir!
Aşiretleri devlet yapanlar, kahramanlardır. Esir milletleri, efendi haline getirenler, ideal adamlarıdır. Ölüm uykusuna yatmış toplumları ayaklandıran, coşturan ve yüce hedeflere koşturanlar, alp erenlerdir. Şahsi arzuları peşinde sürüklenenler kahraman olamazlar. Sefahat döşeğine rahat için yatanlar, fedakârlık edemezler. Benciller, ölüme gülümseyen, mana için yaşayıp dava için ölenleri anlayamazlar. Bunlardan meydana gelen toplum, içinden çürümüştür.
Hayatın gayesini zevk zannedenlerin akılları gözlerine, beyinleri midelerine inmiştir. Maddi zevkten başka zevklerin de olabileceğine ihtimal vermezler. Açı doyurmanın, yetimi okşamanın, düşküne yardım etmenin hazzına yabancıdırlar. Gürültülü müzikten, kasıkları patlatan komediden, şehvet kokan edebiyattan hoşlanırlar. Ömürleri, yeni zevkleri hayal etmekle geçer.
Zevkin sınırı yoktur. Tekrarlanan hazlar, tat vermez olur. O zaman yeni ve değişik zevklerin peşine düşerler ve ortaya bin bir türlü rezillik çıkar. Halbuki zevk, vasıtadır. Bu duygu, ferdî hayatın ve neslin devamı için yaratılmıştır. Yiyeceklerde zevk olmasaydı, yemek içmek bir azap olurdu. Yiyemez, içemez ve zaruri ihtiyacımız olan gıdaları alamazdık. Hayat devam etmezdi. Aynen bunun gibi, evlilikte lezzet olmasaydı, aileler kuramaz, çoğalamaz, yeryüzünü şenlendiremezdik. İnsan nesli kesilirdi. (Ömer Sevinçgül)
Bediüzzaman Said Nursî’nin yaklaşımı içinde insan; duygularını, menfaatlerini korumaya dönük “kuvve-i şeheviye”, kendini savunmaya yönelik “kuvve-i gadabiye” ve iyiyi kötüden ayırt etmeye yönelik “kuvve-i akliye” ile kontrol eder. Bu durumlarda aşırılıklardan uzaklaşılması, sükûnet halini ortaya çıkaracaktır. İdeal kıvamda bir araya getirilen bu kuvvelerin etkileri bir ahenk oluşturup birbirini dengeleyecektir. Kuvve-i şeheviyenin dünyayı yutsa tok olmayacak sınırsız arzularını, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye frenleyecek, tecavüzlerin önlenmesinde önemli bir zemin oluşacaktır. (İşârâtü’l-İ’câz, s. 45-47)
“Cinsiyet” faktörünü nasıl değerlendirmemiz gerekir?
Cinsiyet meselesini sadece şehvet planında değerlendirmek, en azından dar görüşlülük olur. Zira bu durum insanı hem ömür sermayesini yanlış kullanmaya, hem de bilerek veya bilmeyerek bazı odakların oyuncağı olmaya götürür.
Ahlaksızlık, erkeklerden şahsiyet ve vakarı, kadınlardan iffet ve nezaheti soyup atmak isteyen birtakım karanlık güçlerin kullandıkları en tehlikeli bir yoldur. İnsandaki cinsiyet, İlahi bir kanun olan çift çift yaratmanın ve neslin üremesinin sadece bir halkasıdır. Onu, böylece değerlendirmeli ve ona o ölçüde kıymet vermeliyiz.
Cinsiyet konusunda, şu ayet-i kerime ne kadar ibretlidir: “Onlar (kadınlarınız), sizin için bir libastır; siz de, onlar için bir libassınız.” (Bakara, 2/187)
Libas, yani elbise… Erkek ve kadın, biri diğerinin örtüsüdür. Malum örtü, insanı bedene gelecek olan tehlikelerden korur. Erkek ve kadın da birbirlerini meşru olmayan yollara düşmekten korumalı.
Nikâh, namus hususunda karşılıklı sözleşmedir. Günümüzde, bazı çevreler nikah müessesinin altını boşaltma gayreti içindeler. Onların oyunlarına gelmemeleri için, gençlerimizin çok dikkatli olmaları gerekiyor. Yetişkinlerin de öyle... Çünkü insan ruhunda yaşlanmayan bir duygudur cinsellik...
Aksi halde, hayatın asıl gayesinin, karşı cins ile gayr-ı meşru ilişkiler kurmak olduğunu sanan bedbaht insanların sayısı gittikçe artabilir. Bu ise, onların uhrevi hayatları kadar, milletimizin bekasına da büyük zarar verebilir.
Fuhuş bombardımanı altındayız
Günümüzde fuhuş, maalesef bir hayli revaç bulmuş durumdadır. Halbuki o, her yönü, her şekli ve her müessesesiyle insanı uçurumlara sürükleyen bir virüstür.
Fuhşa karşı İslam’ın ortaya koyduğu bir kısım esaslar vardır. İnsanlar bunlara başvurdukları sürece, –inşaallah– fuhuş girdabına kapılmayacak ve fuhuş cereyanları önünde sürüklenip helak olmayacaklardır.
İslam esaslarına ve Kur’an düsturlarına riayet edilmediği zaman insanların, kütükler gibi bu fuhuş sellerine kapılıp sürüklenmeleri kaçınılmazdır. Böyle bir netice ise, Müslüman olarak bizim en çok endişe etmemiz gereken bir meseledir.
Geçmiş milletlerin pek çoğu bu fitne yüzünden yerle bir edilmediler mi? Roma, Bizans ve güzelim Endülüs şehvet ve şehvani duygular altında kalarak ezilmişlerdir. Sanat adına sağa-sola çizilen ve şehvani duyguları ifade eden resimler, ahlakın o dönemde ne derece ayaklar altına alındığını açıkça göstermektedir. Allah, dönemin İspanya kralı zalim Ferdinand’ı başlarına bela ettiği zaman onlar zaten şehevi duyguların altında kalıp ezilmişlerdi.
Bir kısım yanlış iddia sahiplerine göre, fuhşun önünü almak için erkek ve kadının bir arada bulunması lazımdır. Böylece, her iki taraf birbirine alışacak ve ortada bir tehlike kalmayacaktır. Bu aslında korkunç bir iddiadır. İnsanların şehvetini tahrik ederek bu duyguyu söndürmeye çalışmak, deniz suyuyla insanların susuzluğunu giderme teşebbüsü gibi çok ters bir müdahaledir.